Fazla enerjinin yağ dokusu olarak depolanması sonucu obezitenin ortaya çıktığını vurgulayan Prof. Dr. Yazıcı, vücutta enerji alımını ve harcanmasını ise birçok genetik, epigenetik, fizyolojik, davranışsal, sosyokültürel, sosyoekonomik ve çevresel faktörün etkilediğini belirtti.
‘OBEZİTE KOMPLEKS BİR HASTALIKTIR’
Günümüzde hareketsiz yaşam şeklinin yaygınlaşması ve beslenme alışkanlıklarının değişmesi ile birlikte obezitenin görülme sıklığında artış yaşandığını belirten Prof. Dr. Yazıcı, “Bunların yanında bazı hormonal problemler, yeme bozuklukları, uykusuzluk gibi faktörler de obezitenin ortaya çıkmasında etkili olmaktadır” bilgisini verdi. Obezitenin kompleks bir hastalık olduğunun altını çizen Prof. Dr. Yazıcı, önlenmesinde ve tedavisinde tüm bu faktörlerin ayrı ayrı gözden geçirilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
‘SOSYOEKONOMİK DURUM OBEZİTENİN GELİŞİMİNİ ETKİLİYOR’
Anne sütü almak, çocukluktan itibaren doğru beslenme alışkanlıkları kazanmak, hareketli yaşam şekline sahip olmak gibi faktörlerin obezitenin engellenmesi açısından önemli unsurlar olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Yazıcı, şu önerileri verdi:
“Aslında kültürümüze de çok yakın olan Akdeniz tipi beslenme şekli, önerilen sağlıklı beslenme türlerinden biridir. Bu beslenmede sebze ve meyve tüketimine ağırlık verilir, doymuş yağ tüketimi kısıtlanır, yani oda sıcaklığında katı halde bulunan margarin, tereyağı yerine sıvı yağlar tercih edilir. Ayrıca yine yağdan zengin olabilecek kırmızı et tüketimi kısıtlanıp tavuk, balık gibi beyaz et tüketimi teşvik edilmektedir.”
Hazır gıdaların aşırı yağlı ve kaloriden zengin olması ve katkı maddeleri içermesi sebebiyle obezite riskini artırdığının ve bu nedenle de özellikle çocukların beslenmesinden uzak tutulması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Yazıcı, obezitenin gelişmesindeki sosyoekonomik etkenlere de dikkat çekti:
“Genel olarak karbonhidrat ağırlıklı yiyeceklerin daha hesaplı olması nedeniyle, gelişmekte olan ülkelerde ekonomik güçlük yaşayan kişilerin bu şekilde beslenme zorunluluğuna bağlı olarak obezite risklerinin arttığı görülmektedir.”
‘SAĞLIK OKUR-YAZARLIĞINA ÖNEM VERİLMELİ’
Toplumlarda obezite görülme sıklığını düşürmenin önemli bir adımının da sağlık okur-yazarlığını artırmak olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Yazıcı, “Kişilerin tükettikleri gıdaların içeriğini bilmeleri, ne tükettiklerinin farkında olmaları açısından önem teşkil etmektedir. Paketli gıdaların etiketlerinde yer alan gıda bileşenleri ve kalori miktarını takip edebilmek fazla kalori alımının engellenebilmesi açısından büyük önem taşımaktadır” mesajını verdi.
‘OBEZİTENİN ORTAYA ÇIKMASINI TETİKLEYEN 300’DEN FAZLA GEN VAR’
Genetik etkenler hakkında da önemli bilgiler veren Prof. Dr. Yazıcı, 300’den fazla genin obeziteyle ilişkili olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Yazıcı, çevresel toksinler, gıda yetersizliği ve yüksek yağlı beslenmenin obezite ile ilişkili genlerde bazı değişikliklere neden olarak besin alımını ve yağ dokusunu artırdığını da sözlerine ekledi.
OBEZİTE BAZI RAHATSIZLIKLAR SONUCUNDA DA ORTAYA ÇIKABİLİR
Prof. Dr. Dilek Yazıcı, hormonlardaki dengesizliğin ve stresin kilo artışına sebep olabileceğini vurguladı. “Bulimia, tıkınırcasına yeme bozukluğu ve gece yeme bozukluğu gibi yeme bozukluğu durumları da obeziteye neden olabilir” şeklinde konuşan Prof. Dr. Yazıcı, uykusuzluğun da obezite riski açısından dikkate alınması gerektiğinin altını çizdi.
BUNLAR EGZERSİZ ALIŞKANLIKLARINI ETKİLİYOR
Prof. Dr. Dilek Yazıcı, “Kişinin hareketliliğinin az olması ve egzersiz yapmaması da obezite gelişmesinde önemli risk faktörleridir. Çalışma saatlerinin uzun olması, trafikte uzun sürelerin geçirilmesi, kişinin aktivitesini azaltmanın yanında ayrıca egzersiz yapacak bir vakit de bırakmamaktadır. Bununla birlikte teknolojik cihazların çok yoğun kullanımı hareketi azaltan başka bir faktördür. Ayrıca açık alanlarda egzersiz yapılabilecek, park, yürüyüş yolu gibi mekanların kısıtlı olması egzersiz yapma alışkanlıklarını etkilemektedir” sözleriyle de obezite gelişiminde azalmış fiziksel aktivitenin rolünü vurguladı.
Tunceli’de bir köy karantinaya alındı