Trenden Ankara İstasyonu’na, sırtında bir heybe, beyaz seyrek sakallı, yetmiş yaşında Uşaklı bir köylü indi. Rastladığı ilk üniformalıya;
– Gazi Paşayı görmek istiyorum! dedi.
Adam demiryolcuydu. Direksiyon binasını gösterdi;
– Şu binaya gelir, herkesle konuşurdu ama şimdi Cumhurbaşkanı oldu. Gelir mi, konuşur mu, konuştururlar mı bilmem?
Zorlukla Özel Kalem Müdürü Hayati Bey’in yanına girdi.
Neden geldiğini kısaca anlattı.
Gazi bugün gelecekti. Hayati Bey bu yaman köylüyü Gazi ile konuşturmaya karar verdi. Bir de kahve ikram etti.
Gazi öğleden sonra geldi. Bekleyen çoktu.
Hayati Bey hepsini atlatıp yaşlı köylüyü içeri soktu. Gazi köylüyü ayakta karşıladı. Oturttu.
– Buyur Nuri Efendi!
– Teşekkür ederim Gazi Paşam.
Ben Uşak’ın Kalfa Köyü’ndenim.
Babamdan helva ile haşhaş yağı imalathanesi kaldı.
Askerliğimi İstanbul’da yaptım.
Gözümü, kulağımı açtım. İstanbul’da çok şey öğrendim.
Avrupa’dan mektup zarfı içinde pancar tohumu getirttim.
Bu tohumları köyümdeki toprağıma ektim.
Pancar elde ettim.
Pancarları rendeleyip kaynattım.
Pekmez yaptım.
Şeker elde ettim.
Onunla köpük helvası imal ettim.
Pancardan şeker yapabileceğimize inandım.
Mehmet Hacim Bey’in önderliğinde elli bir kişi birleştik, “Terakki-yi Ziraat Anonim Şirketi”ni kurduk.
600.000 lira sermayemiz var.
Paşam, bize el ver, şeker fabrikamızı kuralım!
Köylü ister pancar yetiştirir, ister fabrikada çalışır.
Karnı doyar, yüzü güler.
Biz de, belki, biraz para ve sevap kazanırız.
Uşak şenlenir.
El verir misin?
Cumhurbaşkanı yerinden fırladı, Nuri Efendi’yi sevgiyle, saygıyla kucakladı;
– Hepiniz var olun! Türkiyeyi bu azim, bu istek, bu şevk kurtaracak!
Ben seni şimdi bir yaverle Başbakan’a göndereceğim.
O da seni, belki, bir – iki bakan ile konuşturur.
Hepsine bana anlattıklarını iyice anlat.
Bir sorun olursa aldırma, bana gel.
Kapım her zaman sana açık olacaktır..
Nuri Efendi’yi yanaklarından öptü.
Heybeli köylü, Türkiye’nin ilk şeker fabrikası kurucularından, ünlü Nuri ŞEKER olacaktı.
Karamanlı evladımıza Müge Anlı elini uzattı