Bugün Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun 80. Yılı. Kıymetli ibrala.com takipçileri size Köy Enstitüleri anlatmak ve yaşanan bir anıyı sizinle paylaşmak istedik.
Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra “Asıl savaşımız yeni başlıyor” diyerek cehalete karşı başlattığı savaş, Cumhuriyet’in eğitim felsefesinin özünü oluşturuyordu. Bu çerçevede yurdun en ücra köylerine kadar eğitim götürecek bir model geliştirildi; ‘Köy Enstitüleri’ Cumhuriyet kadrolarının yıllar süren çabasıyla 17 Nisan 1940’ta yasallaşarak kuruldu.
Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin, eğitime aç köy çocuklarını kısa bir zaman diliminde öğretmenle buluşturması, o günün koşullarında imkansıza yakındı. Ne insan kaynağı ne de ekonomik durum buna izin veriyordu. Ancak ülke nüfusunun çoğunluğunun toplandığı köylerin eğitim imkanına kavuşması da bir zorunluluktu. Eğitim programları için yabancı uzmanlar getirilmiş ama istenilen sonuç alınamamıştı. Atatürk, Milli Eğitim Bakanlarını sık sık değiştiriyor, eğitimde “eski alışkanlıklardan kurtulmuş”, yerli ve yeni bir program başlatacak birini arıyordu.
1938’de Milli Eğitim Bakanlığı’na Hasan Ali Yücel getirildi.1939’daki 1. Eğitim Şurası’nda Yücel, ismini koymadan Köy Enstitülerini anlattı: “Köylerimizde nasıl öğretmen gereksinimi varsa demirci, inşaatçı, kooperatifçi gerekensinimi de vardır. Geleceğin öğretmenleri, klasik öğretmenler gibi yalnızca abece öğretmekle kalmayacaklar, köyde geçerli ek bir meslek edinecekler, çocuklara, köylülere bu mesleği öğretecekler.”
Tonguç, hayalinin ismini de koymuştu. Bu okullar yalnızca öğretmen ve köye yararlı bireyler yetiştirmekle kalmayıp köylerin sorunları için çalışmalar yapan kurumlar olacağı için isimleri “Köy Enstitüsü” olacaktı. 17 Nisan 1940’ta çıkarılan kanunla Köy Enstitüleri resmen kuruldu.
Akçadağ (Malatya), Ladik Akpınar (Samsun), Aksu (Antalya), Arifiye (Sakarya), Beşikdüzü (Trabzon), Cılavuz (Kars), Çifteler (Eskişehir), Dicle (Diyarbakır), Düziçi (Adana), Erciş (Van), Gölköy (Kastamonu), Gönen (Isparta), Hasanoğlan (Ankara), İvriz (Konya), Kepirtepe (Kırklareli), Kızılçullu (İzmir) Ortaklar (Aydın), Pamukpınar (Sivas), Pazarören (Kayseri), Pulur (Erzurum), Savaştepe (Balıkesir)
Köy Enstitüleri 1954’te “İlköğretmen Okulları”na dönüştürülerek kapatıldı.
Yaşanan bir anıyı sizinle paylaşmak isteriz.
Anadolu bozkırından, Çorum’un bir köyünden Hasanoğlan’a öğrenci olarak gelen Ali Çuhadar. Köyünden okula yeni gelmiş.
Öğretmeni ona basımevinin sobasını yakma görevi vermiş.
Yakıt kömürdür. Ali, köyünde tezek, odun yakardı. Kömürü öğretmeni anlatmıştı ama, nasıl yakılacağını bilmiyordu.
İşin acemisi çocuk, kömürü sobaya doldurur, altından kibriti çakar, kömür bir türlü yanmaz.
Bir kutu kibrit biter, ama çocuk sobayı yakamaz. Odada bulunan orta yaşlı bir adam küçük Ali’yi izlemektedir.
Oğlum, sobayı yakamadın. Beraber yakalım mı?
Ali, soba yakma işini kendisine görev olarak veren öğretmenine mahcup olmamalıydı.
Odadaki adamın önerisi canına minnet oldu. Kömürü birlikte boşalttılar.
Bak oğlum, şu köşede tahta parçaları var, onları getir. Orada keser var, onu da getir.
İstenenleri getirdim. Tahtaları birlikte kırdık. Sobaya yerleştirdik. Aralarına kağıt koyduk.
Haydi şimdi yak, dedi. Verdiği kibriti çaktım, kağıtlar anında tutuştu. Nerelisin?
Çorumluyum, amca.
Kızlar da geldi mi?
Gelmedi amca.
Odunlar iyice tutuştu. Soba küreğini aldı, gözüme bakarak bir kürek kömürü sobaya koydu. Beklerken, bana okula ve bana dair başka sorular da sordu.
Haydi, bir kürek de sen at bakalım, dedi.
Soba yanmıştı.
Bana yardım eden amca artık gitse, iyi olur, diye düşünüyordum. Tam o sırada, bana görev veren öğretmenim içeri geldi.
Amcayı görünce hemen hazır ola geçti. Şaşırdım kaldım doğrusu.
Amca “Allaha ısmarladık! ” diyerek elimi sıktı. O, daha pek uzaklaşmadan öğretmenimin ceketini tuttum, yavaşça: “Bu amca kim?” diye sordum.
Hasan Ali Yücel, oğlum. Milli Eğitim Bakanımız. Okulumuzu ziyarete gelmiş.
Kibirsiz, alçak gönüllü, davranışları içten adam işte böyle olur. Tam bir halk adamıydı Yücel. Baba adamdı.
Bu olayı, anlatan ve anlatırken de bizzat yaşayan Mehmet Şener, Yücel’e dair konuşmasına şöyle devam etti:
Milli Eğitim Bakanımız Hasan Ali Yücel Aksu’ya da geldi. Okulu gezip görmesi bittikten, gerekli denetimleri tamamladıktan sonra, bizleri idare binasının önünde topladılar.
Hepimize hitaben güzel bir konuşma yaptı. Çeşitli nasihatlerde bulundu, bilgece sözler söyledi.
Ayrılmadan önce bize son sözü şu oldu: “Hedef güneşe varmak değil, güneş olmak.”
Karantinaya Alınan Ermenek’ten Son Görüntüler