Sakın yüreğim sakın. Umutsuzluk yok yüreğim, umutsuzluk asla yok. Sen değil misin kumda da çiçeklerin açacağına inanan. Sen değil misin bütün karanlık gecelerin ardında aydınlık bir sabah olduğunu savunan. Ve sen değil misin, o umuda her dem şiirler yazan. Baharı beraber beklemedik mi yüreğim, her ağır zemherinin sonunda. Avuçlarımızla su taşıyarak sulamadık mı Hüsn-ü Yusuf çiçeklerimizi. Unutma yüreğim unutma sakın cümle gerçeklerimizi.
Özledin biliyorum yüreğim, bir zamanlar seni boğduğuna inandığın bu şehrin sokaklarını özledin. Kapımızın önündeki sarı kediyi. Komşunun homurdanarak çalışan arabasının kuru gürültüsünü. Mahalle bakkalının o çatık kaşlarını. Nedense beş yaşında bir çocuğun bir şeker aşkına bakkala koştuğu gibi ben de koşmak istiyorsun aynı heyecanla. Dışarıdan hayata dair sesler duymak istiyorsun yine. Eskiler alırım diye avazı çıktığı kadar bağıran eskicinin sesini, “Hanımların dikkatine! Overlok makinesi ayağınıza geldi. Halı, kilim, paspas, yolluk kenarına, halıfleks kenarına overlok yapılır. Beş dakikada yapılır, hemen teslim edilir.” diye aynı nakaratı tekrarlayan overlokçuları bekliyorsun. Hiç aklına gelir miydi yüreğim, mahallenin haşarı çocuklarının sesini özleyeceğin.
Penceremin pervazından öylesine bakıyorsun sokağa. Meğerse yürümek güzelmiş. Meğerse göz göze gelmek güzelmiş, adını bilmediğim komşularınla. Rukiye Teyze’nin her sokağa çıkışında; balkondan bana bozuk para uzatarak “iki ekmek alıver yavrum” demesi güzelmiş. Gökyüzüne bakmak güzelmiş. Dışarıda üşümek güzelmiş. Şehrin yokuş yukarı sokaklarda yorulmak güzelmiş. Böyle bir minvalde geçiyorken karantina günleri, umutsuzluk yok yüreğim, umutsuzluk yok. Vakit yaşarken farkına varamadığın güzelliklerin şimdi farkına vararak, tüm yaşanmışlıklarını koynuna sarma vaktidir
Babam hep dile getiriyor yüreğim, “kırk beş yaşındayım ama bu yaşa kadar böylesi günler görmedim” diyerek. “Geçecek diyor, yine o sağlık ve huzur dolu sabahlara uyanacağız” diyor. “En çok sarılmayı özledim” diyor. “En çok annemin çatlamış derili ellerinden öpmeyi özledim” diyor. Diyorken görüyorum o yorgun gözlerinden bir damla gözyaşının akmaya meyilli olduğunu. Sahi uzun zamandır bakmamıştım babamın böyle dikkatli. Kirli sakallarının arasına yeni düşen akları yeni görüyorum yüreğim. Alnındaki derin çizgilere dikkatli baktıkça o çizgilerin ıhlara vadisi kadar derin olduğunu yeni görüyorum. Dişlerinden birisinin kırık olduğunu, elinin üzerinde bir kesik izi olduğunu.
Ey yüreğim, sen babamın yüzüne hiç bakmamış mıydın da bunları yeni görüyorsun. Onun yüzüne her bakışında daha önce hiç görmediğim güzellikleri gördüğün kadar, hiç aşina olmadığın hüzünlerini de görüyorsun. Meğerse ben bugüne kadar canım dediğin babamın yüzüne böyle dikkatli bakmamışsın. Meğerse coşkun bir ırmak gibi akan sen, babama doğru, menziline hiç akmamışsın. Sadece günaydından ve hoş geldin babamdan ibaret olan gündelik konuşmalar dışında oturup babamla hiç konuşmamışsın. Derdini dinlememişsin, oturup iki lafın belini kırmamışsın. Birkaç gündür gözlerine bakarak konuşuyorsun babamla yüreğim. Onun içinde neler varmış meğerse. Gam yüklüymüş, bahar yüklüymüş, sevda yüklümüymüş. Ve gözlerinde hep biz varmışız meğerse. Boğuşmayı özlemişsin babamla, iki haşarı çocuk gibi. Bugün yine odanın ortasında bir güreş tutasınız geldi babanla. Vurmaya kıyamıyor, canım yanar diye dokunmaya kıyamıyor sana biliyorum. Sehpanın üzerindeki cam sürahiyi devirip kırdığınız, annem görmeden alelacele orayı silip süpürdüğünüz geliyor aklıma. Dizlerim, of dizlerim diye adamı durup dururken nasıl da yordun yüreğim. Annemin odaya girdiği anda babamın kaşlarını havaya kaldırıp sakın söyleme diye işaret ettiği anda onun en sevimli baba olduğuna bir kez daha inanıyordun. Bu karantina günleri babamla senin aranda köprüler kuruyor, unuttuğun babanı bulmama yarıyordu. Sen babamın gözlerinde kaybolurken yüreğim, annem yana yakıla o cam sürahiyi arıyordu.
Aynı sofraya aynı vakitte oturabilmekmiş meğerse güzel olan. Anne çatalı uzatır mısın, salata vereyim mi oğlum, ben doydum eline sağlık, baba kesene bereket olsun diyebilmek. Bir çay bardağına bir kaşık değmesi. Çıkan sesmiş, o mistik tını imiş hayatımın güzelliği. Bir elmanın soyulup iki bölünmesiymiş mutluluk. Kocaman bir delikanlı olsan da yüreğim, annemin dizlerine başımı koyabilmek, annemin kalp sesini duyabilmekmiş. Penceremizin pervazındaki menekşelere su vermenin hazzındasın şu an. Balkon penceremizin altını bekleyen o sarı kediyle arkadaşsınız birkaç gündür. Beton bloklar arasında kalan arka bahçeme ilk kez biber fideleri diktin. İlk kez gönül gözünde nehirler aktı bir avuç bahçende. İlk kez suyun serinliğini duydun. Gölgenin güzelliğini. Kahveler senden oldu hep annemle babama. Annem yine çilekler konduruyor ördüğü patiklerin üzerine. Bahar, ince ince filizleniyor onun avuçlarında. Anladım ki en yakıştığın yerdesin, en yakışanında. Hüsn-ü Yusuf çiçekleri ekiyorsunuz peynir tenekelerine. Her sabah kulağınıza yaşamın güzelliğini fısıldasınlar diyerek. Hiç umutsuz kalma yüreğim hüzün coğrafyasında, umudun o kadife libasını giyerek. Hele o çaydanlık yok mu, cümle mutluluklarımın gizli öznesi sanki. Çok değiştin yüreğim bu karantina günlerinde. Artık evimdeki her zerrenin şahidi ve dengisin sen. Köhne bir kapının tokmağı, on iki dilimli örme paspasımızın yedi rengisin sen. Pencerenin pervazına ekmek kırıntıları koyuyorsun. Gümüş pelerinli bir güvercinin tebessümü için. Tutunabilmek için bir sabah usulca kanadına. Cümle serçelerin karın tokluğu adına. Her geçen gün eksilmeyen bir aşkla ve inadına inadına.
En yakıştığın yerdesin, en yakışanında. Erdikçe en safi ve sıcak sohbetlere ve konuştukça aynı lisanda, sen yakamdan yalnızlığını düşürüyorsun yüreğim. Kendi iç sesinden ve yalnızlık uykusundan uyanıyorsun. Can yarasının devasını, annemle babamla kardeşimle sarıyorsun. Bir zamanlar daraldım bu evde diye koparken bir avuç gönlümde fırtınalar, şimdi ne garip fırtınalarla hemhal gönlüm duruldukça duruluyorsun. Hanemin kokusunu ciğerlerime çektiğin demde bir düğün dernek kuruluyor. En yakıştığın yerdesin, en yakışanında. Hanende, otağında, sevgi sarayında. Barışa ve kardeşliğe şiirler yaz yüreğim. Bir resim çiz yüreğim, sevginin cümle renkleri olsun. Bir ışıkken bin bir renge bürünelim ve Yunus gibi olup Yunus gibi görünelim. Kekik kokusu düşsün ve çiçekler yürüsün her dem taşa toprağa dağa. Ben huzurun ve sağlığın renklerini ısmarladım şafağa senin için
Penceremizin pervazından umutla aşkla ve yarınlara özlemle bak dışarı yüreğim. Uzun zamandır ellerinden tutmadığın babamın avuçlarında yakala güneşi. İlk defa derdini sev, ilk defa evde kaldığın için mutlu ol yüreğim. Evde kal yüreğim. Babamın gözlerinde kal. Bir annenin yürek sıcaklığında kal. Hiç görmediğin güzellikleri, zaman törpüsünde aşınan güzellikleri, mazide kalan güzellikleri yakasından yeniden yakalamak için evde kal. Kalabilmek için huzurun gölgesinde, kal diyorum sana, yanı başında olup da kadir kıymet bilmediklerini sev de kal.
Gördün mü yüreğim, bahar da geldi bak. Sancılar da geldi geçti. Umutmuş, umutsuzluğa direnebilmekmiş aslolan. Sabırmış aslolan. Sevdiklerimizin ve yaşadıklarımızın kadrini bilebilmekmiş. Bu sokağın, bu mahalle ve bu şehrin güzelliklerini, yaşarken görmediğimiz güzelliklerini iliklerimizde hissedebilmekmiş. Yürümek güzelmiş meğer koşmak güzelmiş yollarda. Yaşlı bir teyzenin elini hürmetle öpebilmekmiş güzel olan. Dokunabilmekmiş, sarılabilmekmiş, maskelerin altına gizlenen bütün tebessümleri şimdi en yalın haliyle görebilmekmiş aslolan.
Gördün mü yüreğim. Bir yıl evvel nerdeydik, şimdi neredeyiz. Şehir güzel, yaşamak güzel, denize ayakuçlarımı ilk değdirdiğim andaki o ürperme güzel. Çocuk sesleri güzel parklarda. İnsan kalabalıkları güzel caddelerde. Kapı çalabilmek güzel. Misafir olabilmek, sevdiklerimize sarılabilmek, kadrini bilmediğimiz cümle güzelliklerin kadrini şimdi bilebilmek ne güzel. Issızlık yakışmıyor bu memlekete. Issızlık hiç yakışmıyor
Gülümse yüreğim gülümse. Yine Eminönü’nde balık ekmek yiyecek, yine oltalarımızı köprüden sallayacağız bugün. Bir cami şadırvanında yüzümüze serin suları çarpacağız. Yine bir şehirlerarası otobüste başımızı sevdiğimizin omzuna dayaya dayaya bir şehirden bir şehre yol alacağız. Gülümse yüreğim gülümse, en güzeli insan olarak birbirimizden ürkmeyecek korkmayacağız.
Gözün aydın olsun yüreğim. Gözün aydın olsun.
İbrahim Şaşma
İbrala.com
SAĞLIK ÇALIŞANLARINA EK ÖDEME