Rahmetli kayın babam Osman Uysal anlatmıştı.
Mustafa’nın kayın validesi Hatice, (Oğlu şoför Mustafa ve onun kayınvalidesinden bahsediyor) sinirsel bir hastalığa yakalandığı için yakını olarak ben onu Karaman ve Konya’daki doktorlara defalarca götürüp muayenesini yaptırdığım halde şifaya kavuşamamıştı.
Doktorların aşağı yukarı hepside hastayı, İstanbul’da Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinirsel hastalıklar hastanesine götürmemi tavsiye ettiklerinden gerekli hazırlığımızı yaptıktan sonra hastanın yakını bir kadını da alarak uzun bir tren yolculuğundan sonra Haydarpaşa’ya, oradan da vapurla karşıya geçmiş, Sirkeci istasyonundan da banliyö treni ile hastanenin bulunduğu Bakırköy’e hareket etmiştik.
Kompartımanda bizden başka karşı kanepede iki çocuğu olan bir kadından başka kimse de yoktu. Ben yanımızdaki refakatcı kadının İstanbul’a ait sorularını cevaplarken karşımızdaki yabancı kadın dikkatlice bizi dinliyor ve yukardan aşağı giyim ve kuşamlarımızı izliyordu. Bir ara bana “Siz nerelisiniz amca” dedi. Konyalı olduğumuzu söyledim. Kadın bu sefer Konya’nın neresindensiniz diye sormuş bende Karamanın bir köyündeniz diye cevaplamıştım.
Onun, Karamanın neresindensiniz ya? Sorusuna bu koca şehirde biz gibi taşradan gelenlerin başlarına nelerin geldiğini de çok duyduğumdan karşımdaki kadının bu ısrarlı sorularına biraz da canım sıkıldığından sesimi biraz yükselterek “Ne yapacaksın kızım oraların köylerinin birindeniz işte” diyerek bu konuşmayı bitirmek istedim. Kadıncağız bu sefer daha yumuşak ve hüzünlü bir sesle “ Ne olur amca beni yanlış anlamayın. Yıllar önce bende küçük bir çocukken oralardan gelmişim. Sizin konuşmalarınız ve giyimlerinizi görünce şimdi hayal meyal o çocukluk günleri ve oraları hatırladım dedi.
Kadının bu yeni tavrından etkilenmiştim. Kendisine “Öyledir kızım. Biz Karamanın İbrala nahiyesindeniz deyince kadın oturduğu yerden kalkarak yanımıza kadar gelmiş, benim elime sarılarak öpmeye çalışmış ise de ben mani olunca yanımdaki kadınlara doğru yönelerek ağlamaya da başlamıştı.
Şaşırmıştık. Kadıncağız, yanımdaki kadınlara dönerek “Bana dikkatlice bakın. Tanımadınız mı? Köyde bize falanca derlerdi”. (Kayın babam onların bu lakabını da söylemişti, ancak şimdi hatırlayamadım. Galiba köydeki kel Hüseyinlerden olacak).
Hem ben ve hem de yanımızdaki refakatcı kadın köydeki o lakabı gayet iyi tanıyorduk ama bu yabancı hanımı hiç tanıyamıyorduk.
Bizim deli diyerek şifa bulması için ta buralara kadar getirdiğimiz hasta, biraz da sesini yükselterek “Şunu da tanıyamayacak ne var. Buna köyde sümüklü Makbule derlerdi” deyince şaşırıp kaldık. Oysa hastamız, köyden buyana sesini hiç çıkarmadığı için korkuyor ve hastalığının daha da ilerlediğini sanıyorduk.
Bu konuşmayı duyan yabancı kadın bizim hastaya dönüp yanına da yaklaşarak “Elinizi ayağınızı öpeyim ne olur bana yardımcı olun” demiş ve hikâyesini şöyle anlatmıştı.
“Ben çok küçük yaşlarda iken hem anam ve hem de babam arka arkaya öldüklerinden kardeşlerim ve akrabalar bana gerektiği kadar bakamayacaklarını söyleyerek yabancı bir kişiye evlatlık olarak vermişler. Bizim ev köyün yukarılarında bir yerde olup sokağımızda kocaman bir soku vardı. (Taştan oyulmuş koca bir havan, ekseriyetle tuz dövülürdü) Çocukluğumdaki köyümü, orda ki kardeşlerimi ve insanları hayal meyal ancak hatırlarım.
Beni evlatlık olarak alanlar fazla zengin kişiler olmadığından veya gereği kadar önem vermediklerinden ilkokuldan sonra başka okula vermediler. Zamanım gelince de burada ki fakir bir kişi ile evlendirdiler. Kocamdan memnunum ama onun belli bir işi de yok. Bazı aylarda oturduğumuz evin kirasını bile vermeye zorlanıyoruz. Ara sıra bende evlere temizliğe giderek zor şer geçimimizi sağlıyoruz. Şu gördüğünüz iki çocuk da benim, diyerek çocukları göstermiş ve devamla.
Anam ve babamın sağlığında beni de götürdükleri bahçelerimizi, tarlalılarımızı ve bir sürü hayvanlarımızı da hatırlarım. Ancak kardeşlerim nasıl yaptılarsa beni yok sayarak o malları aralarında taksim etmişler. Söylediğim gibi muhtaç durumdayız. (Kayın babama hitaben) Bilhassa amca senden çok rica ediyorum. Ben köye varıp mahkemede kendimi ispat ederek kardeşlerimde bulunan hakkımı almak istiyorum. Oraya vardığımda bana yardımcı olurmusunuz? Sözlerine oda “Tabii olurum kızım” diyerek söz verdiğini anlatmıştı.
Makbule kocası Recep ve çocukları ile birlikte köye gelmiş kardeşlerindeki hakkını almış ve Denircik mahallesine de yerleşmişti. Şimdi sular arasında kalan tarihi köprüden Denircik’e girildiğinde yolun sağ tarafta iki katlı yarı ahşam ama kendilerine ait küçük bir evde İstanbul’dan gelenler veya İstanbullular olarak anıldıklarını hatırlarım.
Denircik de baraj sebebiyle artık sular altında. Oranın halkı aldıkları istimlâk paraları ile Karamandan veya Ereğli yolu üzerinde bulunan TOKİ evlerine taşındıklar. Bazıları ve bu olayda adı geçenlerin tamamı artık ebedi hayata göçtüler. Şu anda sağ olanlara selamlarımı yollarken artık bu dünyada olmayanlara da Allahtan rahmet dilerim
Tevfik DEMİR
Konya’daki Yeşildereli
Karaman’da çoban ve koyunların başına ne geldi?