Taşkale’nin tarihi M.Ö 2.ve 3. yüzyıllara inmektedir. Firig’ler, Geç Roma ,Erken Hristiyanlık ve Bizans Dönemlerine ait izler taşımaktadır. Taşkale’ye Selçuklu, Karamanoğulları Beyliği ve Osmanlılar hakim olmuştur.
Atatürk’ün Ata yurdu Yunus EMRE diyarında tarih ve kültür kokan, gelenek ve göreneklerini korumuş, Taşkale’de karasal iklime hakimdir, kış ayları çok sert yazları ise kuraktır, kasım ayında başlayan soğuk hava ile birlikte kar yağışı nisan ayının sonuna kadar devam eder, genç yaşlı köylüler altı ay boyunca kendi yağı ile kavrulur köy dışına çıkmazlar. Bu şartlarda okumaya çalışan öğrencilerin boynunu borcu haline gelmiş işlerin başında kız,öğrenciler halı tezgahında annesi ile halı dokur, erkek öğrenciler ise çobanlık yaparak hayatlarını sürdürmektedirler.
Altıkardeş’ten en büyüğü olan Yasin on iki yaşlarında hayatın gerçek yüzüyle tanışmıştır. Daha ilkokul sıralarında minyon denecek kadar kısa olduğundan öğretmenleri sınıfın en ön sırasında oturtur ve okul etkinliklerinin maskotu olarak seçilirdi ,köy okullarının en gözde faaliyeti olan yedi cüceler etkinliğidir. Yasin bu etkinliğin ayrılmaz parçası olmuştu, tam beş yıl boyunca yedi cüce seçilen bir öğrencidir. Sılagonları ise ”Biz tam yedi cüceyiz var mı? bize yan bakan hey! yan bakan” diye naralar atılırdı,boyları uzun gözüksün diye öğretmenleri kafalarına yarım metre uzunluğunda huni biçimde kartondan külah takarlardı yedi cüceler arkadaşlarının önünden geçerken onlardan uzun olduklarını düşünürlerdi.Okul haricinde ise amca oğlu Sinan evlerine gelir herhalde onunda dikkatini çekmiş olacak ki kendince bir çare bulmuş boyu uzasın diye küçük yaşlarında iken ayak bileklerinden tutarak kendi etrafında fır döndürerek hem eğlenirler hemde boyunun uzamasına yardımcı olacağını düşünürdü.
Babası köy belediyesinde birkaç kadrosu bulunan zabıta memuru olarak çalışmaktaydı, köyde maaşlı bir işte çalışmak büyük bir prestijdi ama zaman sınırlaması yoktur, her an çalışmaya hazır olmanız gerekmektedir ,sabah erkenden evden çıkar akşam geç saatlerde eve döner ailesi ile vakit geçirecek zamanı bulamamaktadır bütün işler anne ve ailenin en büyüğü olan Yasin’in sırtında kalmıştır;anne köyün geçim kaynaklarından birisi olan halıcılık olduğu için o da halı dokuyarak evin geçimine yardımcı olur altı çocuğun diğer ihtiyaçlarını evin düzenini sağlamaktadır. İkamet ettikleri ev ise iki oda ve bir holden oluşmaktadır, odanın biri anne babanın yatak odası olarak kullanılmakta, diğer oda ise yirmi metrekare büyüklüğünde olan bir oda, altıkardeş bu odada yere serilmiş yataklarda yatmaktadırlar, ayrıca odanın yarısını kaplayan halı tezgahı ve kuzine soba bulunmakta mutfak olarak da kullanılmaktadır.
Yasin ortaokula gitmektedir okul ise köyün dışında iki km mesafede köyü baştan aşağı geçerek okula ulaşmaktadır. Sabah erkenden kalkar odun sobasını yakar peynirli sıkması yer ve okula giderken evdekileri uyandırırdı ,köy okulu olduğu için eğitimde aksaklıklar yaşanırdı , fiziki olarak okulun damı akar sobalı olduğu içinde tam olarak ısınmaz ,öğrenciler üşürdü, sınıfa giren öğretmen durumu fark eder sınıfın ısınması için derslere biraz geç başlardı. Öğretmen sıkıntısı olduğu için dersler boş geçer , branş öğretmeni olmadığından her bir hoca farklı derslere girmektedir; bu nedenle çoğu köy okullarında olduğu gibi sadece diploma almak için okula gidilir doğru dürüst eğitim alınmazdı ama yinede en başarılı öğrenciler köy okullarından çıkar çünkü doğayla iç içe özgürce yaşıyorlar .
Okulda tekli öğretim olduğundan öğlen bir saatlik arada eve yemek için gelinir ancak yemek yemeden doğru köyün dışında olan ahırlarında sahip oldukları hayvanları köy deresinden sulamaya gitmektedir, bu iş bir saat kadar sürmektedir yemeğe ise zaman kalmamaktadır. Evden eline bir mayalı ekmek bir yumurta alır veya peynirli sıkma sıkar onu da yolda okula giderken yerdi akşam okuldan sonra yine ahırlarına gider hayvanların bakımı için çabalardı hafta içi bu işlem rutin bir şekilde devam etmektedir. Diğer kardeşleri ise ilkokula gitmektedir onlarda güçleri oranında ev işlerine yardım ederler ,annesi sabah kalkar kalkmaz çocukları okula yollar, halı dokumak için gelecek olan ırgatların daha fazla iş yapmaları için halı tezgahındaki gerekli eksiklikleri tamamlar azalmış olan ip yumakları sarar çalışma şartlarını düzenlerdi hafta içi bu süreç devam ederdi hafta sonları ayrı bir çalışma düzenine geçilirdi köyde kız çocuklarına daha çok önem verilirdi üç kız çocuğu olan aile zengin sayılırdı çünkü halı dokumak için ırgata gerek kalmazdı büyük küçük çocuklar halı dokurdu.
Yasin’in köyünde her evde yaklaşık bir eşek, inek 100-150 küçükbaş hayvan bulunur, kış aylarında seksenli doksanlı yıllarda yarım metre ve üzeri kar yağar yani kışlar çetin geçer, karlar baharla birlikte mart, nisan aylarında erimeye başladığında toprak ısınmaya otlar yeşermeye başlar doğa canlanmaya başladığında insanlarda doğaya ayak uydurur kışın kasvetinden kurtulup ve canlanırdı.
Yasin ve bütün köy çocuklarının hafta sonu mesaileri ilkbahar ayları ile başlar yağan karlar tamamen kalkana kadar devam ederdi karlar eridiğinde yaz gelmiş sayılır ve obalara çıkılırdı aslında Yasin atalarına Türkmen Yörükleri sürekli hareket halinde olurlar ve doğaya saygılı olurlar Yasin bu hassasiyeti yaşatmaktadır ve doğaya düşkünlüğünü özgürlüğe sevdasını iliklerine kadar hissetmektedir ,Yasin için baharın gelmesi koyunların otlatmaya götürmesi ayrı bir güzellik olup kendisini ne kadar doğa şartları zor gelse de içindeki doğa özlemi bam başka içi kıpır kıpır oluyor. Kendisini doğaya ağaç ve bitkilerin arasına bıraktığı zaman, sanki yeniden dünyaya gelmiş gibi hisseder şartlar ne kadar olumsuz olursa olsun kendisini dünyanın en mutlu çocuğu olarak görmektedir; kendisinin asla büyük şehirlerde yaşayamayacağını böyle bir durumda asla mutlu olamayacağını düşünür, yarada’nın doğayı canlılar için birbirlerini tamamlayan bütün nimetleri sunduğunu hiçbir şeyin sebepsiz doğada var olmadığını sanki bir entegre şeklinde dişlilerin her birinin yerli yerinde olduğu, kendisinin çok şanslı olduğunu,akşama kadar özgürce haykırıp hiçbir müdahale olmadan yönünü kendisinin seçebildiğini birinin sebebinin diğerinin sonucu olduğunu düşünür, baharla birlikte, ailelerin büyük çocukları olduklarından bu koyun otlatma işler üzerine kalırdı bu arada okuyan kız çocukları ise hafta sonları halı dokur ve evlerin temizlik işleri ile uğraşmaktadır anne ise hafta boyunca yiyecekleri mayalı ekmek yapmak için gün boyu uğraşırdı.
Hayvanlar altı ay boyunca doğru dürüst güneş görmemiş ve yeşil ota hasret kaldıklarından ahırdan kurtularak meralarda serbestçe dolaşmak istiyorlar. Yasin hava aydınlanmada sabahın ayazda kalkar anne ve babasının akşamdan mayalı ekmeği sobada ısıtarak sıktığı peynirli soğanlı sıkmaları hazırlanır,baba ve dedesinin kullanmadığı eski , küçülmüş bir gocuğu giymekte, ceplerine açlığı bastırmak için önceden hazırlanmış cevizli,toz şekerli dibekte dövülmüş kepekleri ceplerine doldur diğer cebe sıkmaları koyar ayağına iki kat annesinin ördüğü yünlü çorap ve lastik ayakkabı koyunları ahırlardan çıkararak diğer arkadaşlar ile sıra sıra yollara düşer, köy o zamanlar nüfusu kalabalık olduğu için köyden Keben’den, Sekemek’ten, karşı yakadan ve gedikten çıkılırdı. hangi merada bölgede daha çok ot olduğunu tahmin ederek oralara doğru yönelirdi, genelde kuzey taraflar karla kaplı olduğundan güney tarafta’da koyunlar otlatılırdı, Yasinin iki seçeneği vardı ahırları meranın her iki tarafına gidebilecek konumdaydı Taşlıktan gidenler gedik köprüsüne varıldığında yol ayrımı vardı yayla ve kır tarafına gitmeye karar verirdi.
Meraya çıktıktan sonra koyun ve keçileri bir arada tutmak zorlaşırdı koyunlar uysal olduğundan ve yeni filizlenen otları ararken yavaş davranırlar keçiler ise; Çalı bulma peşinde olduğundan yerinde durmazlar sağa sola koşuşturup dururlar bu ise koyun otlatmaya giden çocukları sürekli ayakta durmak zorunda kalmasına neden oluyordu akşama kadar bitkin bir durumda evlerine dönmelerine sebep oluyordu, ayrıca çoğu yer karla kaplı olduğundan toprak bulmakta zorlanmaktaydı ve ayakları üşümekte su almaktaydı bunun yanında yabani çakal ,kurt gibi hayvanlar da baharın gelmesiyle onlarda yuvalarından çıkarak av peşinde koşarlar bu yüzden sürülere sahip çıkmak önemli hangi taşın arkasından çıkacakları belli olmuyor koyunlara zarar verebiliyorlar açıkçası Yasin ve diğer çobanlarda kurtlardan korkuyordu yanlarında köpek vardı ancak kurtlar sürü halinde dolaştıkları için kurtlar köpeği pek dikkate almıyordu, ve sürüye girdikleri zaman yemiyor koyunların boğazlarını sıkarak öldürüp daha sonraki bir gün gelip yemek için mümkün olduğunca çok sayıda koyun boğazlarlar bu yüzden koyunları kayalıklardan kuytu köşelerden uzak otlatırdı Yasin’in de cinsi belli olmayan Tomar isminde beyaz bir köpeği vardı ve koyunları onunla korumaya çalışmaktaydı.
Koyun ve keçiler yeşil otları ve yeni tomurcuklanan çiğdem ,burçakları iştahla yerken Yasin sanki onlarla beraber otladığını istemdışı yutkunduğu’nun farkına varır, Yasin cebine doldurduğu kepekleri iştahla yemekteydi kar sularını içeriz diye su matarası taşımazlar çünkü kış ayları su ihtiyaçlarını doğal yollardan karşılamak zorunda kalıyorlar say kayaların üzerinde oluşmuş çukurlarda biriken kar sularını koyun ve keçilerle çoğu zaman beraber içerler. derin bir çanak şeklinde olmadığı için yere uzanarak içerler, bazen su yüzeyleri buz tutar dudakları soğuktan çatlardı bu şekilde içilen su çok lezzetli geliyor suyun tadının olduğunu o zamanlardan öğrenmişti belkide bu çanaklardan Yasin’le birlikte kaç çoban, kaç tane sürüngen ve yabani hayvan bu sulardan içtiği için onların ağız kokuları vardı ,Allah’ın hikmeti bir yerde buluşturuyor.
Yiyeceklerini gocuklarının bir cebine doldurduğu kepek ile öbür ceplerine koydukları sıkmalar ile sağlıyorlardı sürekli hareket halinde olduklarından sabit bir yerde durmaları zor olduğundan,bilhassa keçiler sürekli hareket halinde olduğundan köyde koyunlar büyük kuyruklu karaman koyunu ,keçiler ise tiftik keçilerinden oluşmaktadır ateş yakmaları için zaman kollamaları gerekiyordu fırsat bulduklarında ise çobanların büyük zevkleri olan ateş yakmak meralarda sadece karaçalı dediğimiz kurumuş küçük çalıları toplar hem ısınır çünkü kar soğuğu ellerimizi ,yüzleri buruşturur ve yakardı hemde sıkmalarını ısıtarak çıtır çıtır gevreterek yerlerdi o kadar lezzetli olurdu ki o kadar güzel kokardı ki burunlarına birkaç tane birden yerler ama hala doymazlar çünkü açık havada insanın karnı bir türlü doymaz tokluk hissi yaşatmazdı
Yasin’in bir günü akşama kadar koyunların peşinde koşarak geçmektedir, hava kararmaya başladığında koyunları toparlayarak tekrar köye dönerken Yasinin içinde bir tatlı hüzün burukluk meydana gelmektedir doğa ile baş başa özgürce dolaşmak varken köye dönerek rutin bir yeni güne başlamaktan üzülmektedir bir saat yürüyüşten sonra koyunları eksiksiz olarak köye ulaştırdığı için sevinçlidir, ayrıca yavrulamış hayvanlar kuzular ile buluşması bizim çoban için ayrıca bir mutluluk kaynağı olmuştur o kadar koyun içerisinde kendi anneleri ile buluşması mucize bir durumdu, çobanlık bir kış boyunca devam eder ,bizler ise o soğuk , karlı havalarda çok üşürdük koyunların peşinde koşmaktan kendilerini durumlarını unuturlardı köylü genelde lastik ayakkabı giyer akşama kadar kar üzerinde yürüdükleri için kar suları ile ıslanır annelerini ördüğü çoraplar vardı üst üste iki yün çorap giyerler, bu durumda bile ayakları ıslanır eve geldiklerinde büyük bir mutluluk içinde olurlar görevlerini yapmışlar doğayla baş başa olmuşlar hayvanların doğada dolaşmalarına vesile olmuşlardır.
Öğrenci çobanlar kendilerini akşam eve zor atarlar Yasin’de eve geldiğinde sıcak soba başına oturduğunda kendisine gelir kardeşlerinin meraklı bakışları arasında ayaklarına yapışmış su içinde çoraplarını çıkardığında ayakları morarmış bir şekilde sobaya karışı tutarak ısıtmak zorunda kalıyordu,bir süre ayakları uyuşukluktan kurtulmazdı ana yüreği dayanamaz üzülür ayrıca kardeşleri ailedeki bu koşturma halini merakla gözlemlerler , ilerde kendilerinin de bu halde olacaklarını düşünerek bakarlardı. Bütün bu işlerin ardından bol patatesli yanında baş soğan ile akşam yemeğini sulu pilav ortada bir tencere etrafında altı kardeş anne baba aynı tencereye hucum eder kaşıkların çıkardığı seller eşliğinde karınlarını doyururlardı, arkasından kuzine sobada patates kebapı ile çay içilir, sonra okul hazırlıkları ve ödevler yapılır bütün aile yorgun olduğundan biraz radyo dinlenir çünkü televizyon yoktur,erkenden yatılır, altı kardeş aynı odada yer yatağında odanın bir köşede kızlar diğer köşede erkekler yatmaktadır,ne kadar yorgun olurlarsa olsunlar kardeşler bir arada olmuşlar gülüşmeleri, şakalaşmaları arasında rüyalara dalarlardı bazen babaları gece yarısı fazla gürültü yapıyorsunuz diye şiddet bile uyguladığı bile olmuştu.
Yasin, ilkbahar aylarında her hafta sonu tekrarlanan bir günde yaşadığı serüven, ailesinin geçimine yaptığı katkılardan dolayı huzurla yatağına girmiştir. Ne akşama kadar yaşadığı yorgunluk,soğuk havada titremesi, ayaklarının morarması ,nede sorumluluğunda olan koyunların yabani hayvanlardan korumak için yaşadığı stres gelmektedir.
Yasin huzurludur, çünkü ailesi için yapması gereken görevlerini yapmıştır katkı sağlamıştır, huzurludur gün boyu özgürlüğün tadını çıkarmıştır,doğa ile baş başa kalmıştır, doğanın uyanışını gözlemlemiştir,koyunların doğayla buluşmasına katkı sağlamıştır, akşam koyunlar ile kuzuların buluşmalarını sağlamıştır. Meleşmeleri dinleyerek ruhunu rahatlatmıştır, Bu yaşlarında ailedeki huzurun,toplumun huzurunun mevcut olduğunda,başarıların mutlaka geleceğini,zorlukların aşılacağını öğrenmiştir. Her gece Allaha şükürler olsun huzurluyum, diye dualar etmektedir.
Nevdet Ortauğurlu
ibrala.com
19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı