casibom jojobet giriş jojobet Casibom holiganbet giriş casibom giriş Casibom casibom casibom giriş CASİBOM holiganbet Casibom Giriş casibom casibom güncel giriş casibom güncel Casibom Casibom holiganbet holiganbet casibom güncel giriş
h Dolar 35,1992 % 0.29
h Euro 36,6641 % 0.29
h Çeyrek Altın 4.845,00 %0,80
h BIST100 9.725,35 %-0,41
a İmsak Vakti 02:00
Karaman
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
KARAMAN HABER
KARAMAN HABER
Esat ŞEN

Esat ŞEN

20 Aralık 2021 Pazartesi

DOLARİZASYON ve PİYASALAR

DOLARİZASYON ve PİYASALAR
1

BEĞENDİM

ABONE OL

DOLARİZASYON ve PİYASALAR
Geçtiğimiz 35 / 40 günlük süreçte Türk lirasının yabancı para birimleri karşısında savunmasız kalıp çok ciddi değer kaybettiğini, iliklerimize kadar markette, çarşı pazar ve petrolde duyduğumuz fiyat artışlarında, üretici firmalar ham madde temininde hissedip yaşıyoruz.

 

Bazı siyasi çevreler ve sosyal medyada tröl hesaplar faili ifşa edip sağ olsunlar bize ispiyonladılar.
Tabi bizde bu dış güçler hangi ülkeler diye bir baktık ki tespit edebildiklerimiz şunlar.
Meksika’dan Nohut.
Kanada’dan kırmızı mercimek.
Meksika ve Hindistandan Kuru fasulye.
Amerika’dan bezelye.
Çin’ den pirinç, tekstil ürünleri deri ve ayakkabı, karton, kağıt, teknolojik aletler ve iş makinaları.
Rusya ve ukraynadan Buğday.
Avrupa ve uzak doğudan lüks otomobiller, teknolojik emtia, telefon, çip.
Bunlar ve benzerleri hep alınan emtia.
Bunlar hep Dış güçlerin bize dolarla dayatması.!

 

Sıcak paralı yabancı yatırımcılar.!

Hazine ve banosu
Ve Devlet tahvilinde TL cinsinden yatırımlarından çıkıp dolar,a dönüp gittiler. toplam varlıkları % 4,e kadar geriledi, bu saatten sonra dalgalanmada belirleyici olmazlar.
Birde geçtiğimiz kasım ayında çok uyguna geldiğinden olsa gerek sadece 7.000 adet konut satışı ile döviz girişi var.

Yalnızca tabi birde çoğu masum bi iç güçlerimiz var.
18 Aralık 2021 itibari ile gerçek ve tüzel kişilerin bankalarda döviz mevduat hesapları 252 milyar dolara ulaşır iken.!
100 /150 milyar dolarıda kasasında, evinde yada cüzdanında olduğu hesap edilmektedir.

Çoğu masum dedim.!

Piyasadaki belirsizlik günlük hatta saatlik değişen fiyatlar çoğu esnaf, tüccar, kobiler ve iş dünyası, yada vatandaş parasal haraketler karşısında tedirgin etmekte, kamuoyu baskısı ile kendini koruma dürtüsü ile hareket edip döviz almaya koşmakta.
Buda da dövize talebi artırmaktadır. Ekonomide temel kural bir emtiaya talep var ise fiyatları yukarı doğru dikey yükselir.

Bu tedirgin eden belirsizlik ve doğurduğu panik hali, insanımızın bütün tasarruf yada ticari mübadeleden eline geçen parayı en ulaşılabilir ve hızlı dönüştürülebilir dövüze talebi devam ettirecek ve TL yi korumasız zayıf kılacaktır.
Merkezi yönetimin iktisadın bütün kuram ve kaidelerini etkin devreye alması piyasalara güven vermesi, yakıcı enfilasyon karşısında asgari ücret, emekli ve dar gelirliyi koruması elzemdir.

Zira bizim sanayi üretimimizin içinde % 70 aşkın ikame ürün ( Dışarıya bağımlı hammade) vardır. Buda yükselen döviz ve enerji maliyetleri ile çok yüksek bir enfilasyon ile milletimizi üzecek dar gelirliyi dahada ezecektir.!

Yaşadığımız çağda Dünya düzeni, birbirine girmiş. Ekonomiler 150 yıllık iktisat biliminin oturmuş kuralları ile şekillenmiş. Milletler ve devletler tarihinde güçlü değilsen, oyunu bozup oyun kuramazsın. Denklemi bozup kendi fikrini (Yüce dinin ahkamını söyleyip) dayatamazsın.
Sonra biri kalkar toto, loto, piyango, içki satışı falan der kel olur.
Bu rüzgâra karşı tükürmektir.
Terazinin bir kefe’sine ağırlığı koyup, ibrenin dengede olmasını bekleyemezsin.
İnsan ilişkilerinde dahi ortak aklı değil,de kendi duygusal doğrunu dayatırsan yalnızlaşır suçlanırsın.

Esat Şen
ibrala.com

Devamını Oku

Bu topraklarda ihanet

Bu topraklarda ihanet
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Bu topraklarda ihanet
Ömer Seyfettin, asker bir yazardır.
İstiklal Savaşı’nda bir çok cephede savaşmıştır..
Filistin Cephesinde olan bir hatırasında bakın neler söylüyor..
“Alman’ların yenilmesiyle savaş bitmiş, mütareke imzalanmıştı.
Filistin’den çekiliyorduk.
Bir kaç arkadaş subayla,karşı tarafın da subaylarıyla, çekilme işlerini görüşmek için gittik.

Karşı tarafta, Fransız üniformalı biri sık sık bana bakıyor, gözünü benden ayırmıyordu.
Ben buna bir anlam veremiyordum.
Fransız subay yerinden kalkıp bana doğru geldi ve;
‘Nasılsın Ömer Seyfettin?’ Dedi.
‘Beni nerden tanıyorsun? Ben bir yüzbaşıyım. Öyle tanınacak kadar üst düzey bir kumandan değilim.’ Dedim.
‘Ömer,biz seninle İstanbul’da Askeri Lise’de beraber okuduk, ben falancayım deyince, hayretler içerisinde baktım, hatırladım..
Hep dini eleştiren, Osmanlı’yı kötüleyen, vatan,bayrak sevgisi olmayan bir öğrenci idi ama, yine de Fransız subay olması normal değildi..
‘Peki nasıl böyle oldun?’
Dedim.

‘Ne zaman bir savaş olsa, Türkler galip gelse içimde üzüntü oluyordu..
Tükler kaybetse, zarar görse içimde bir sevinç oluyordu.
Çoğu zaman kendimi ayıplıyor, neden böyleyim? diyordum..
Bir gün anneme ısrarla sebebini sordum.
‘Dayanamayacağım, anlatacağım.’ Dedi.
‘İstanbul Hastanesinde Fransız bir doktor vardı. Hastaneye gidip gelirken birlikte oldum ve sen o Fransız doktorun oğlusun.
Babanın bundan haberi olmadı, şimdi de sen öğrendin.’ Dedi..
Zaten babam zannettiğim adam çoktan ölmüştü.

O hastaneye gittim, şu tarihte burada çalışmış, şimdi Fransa’ya dönmüş olan, şu isimde doktorun adresi var mı? Dedim, adresi verdiler, Fransa’ya gittim, babamı buldum, olanları,annemin sözlerini anlattım..
‘Anneni gerçekten sevmiştim.’ Dedi ve beni kabul edip nüfusuna yazdırdı, Fransız okullarında eğitimimi tamamladım ve gördüğün gibi bir Fransız subayı olarak karşındayım.’ Dedi.

Şimdi..
Ben,Türk milletini, bayrağını, vatanını, eleştirilenleri gördükçe, acaba onlar da, “PİÇ” mi? diyorum..

Ömer Seyfettin
Piç hikayesinden

Esat Şen

Devamını Oku

Olanlar ve düşündürdükleri

Olanlar ve düşündürdükleri
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Olanlar ve düşündürdükleri

Bir psikopat şizofren tetikçi.
Hdp il binasına provake bir saldırı.
Goya hdp il örgütü bir eş bşk katılımı ile 40 kişi ile bir toplantı yapacakmış son anda iptal edilmiş.
Cani aslında kapıyı açan temizlik için orda olan masum kızımıza ki ( rahmet diliyorum ) değilde 40 hdp li katılımlı il örgütü toplantısı için orda olacak biliyormuş da.!
Hepsine sıkacakmış asıl amacı o imiş.! söylemi sürekli haber bültenlerinde ve yorum programlarında servis edilip, eli silahlı resimler, üstelik bozkurt işareti yapan Ülkücü kimlikli, bir yalnız kurt imajı.
Sosyal medya hesapların önceden hazırlanmış, taksiden inmesi elindeki çanta içinde otomatik silahlar ve siyah eldivenlerle yalnız kurt edası kamera kadraşına göre ayarlanmış ve polisin intikali paketlemesi ve sunum yapılan ifadelerinden, önceden ayarlanmış kim var arkasında bilmiyoruz.? hasta ruhlu tetikçi seçilmiş, kimlik bunalımı içinde.!
Benim okumam
Bir algı oluşturulmaya, yeni bir siyasi yapılanmaya zemin hazırlanmaya çalışılıyor. Uğur mumcu cinayeti ve benzerleri gibi karanlıkta kalacak.
İktidar yanlısı sözde aydınlar, konuşup yazan çok bilenler.
Tv lerde haber programlarında hdp gurup sözcüsü topluca İzmir’de masum ve mazlum bir eda ile cırtlak cırtlak böğürerek tam bir acite ile timsah gözyaşları.
Kimsede demiyor ki vatan evladı askerlerimize, polis yada öğretmenlerimize toplu kalleş pusular kurulup şehit edilirken. Siz kör idiniz, sağır olmuştunuz demiyor.
Brüksel’de NATO toplantısı. Ermeni diasporası iftira ve karası ile, Şerefli bir mazi ile mazlum ve kimsesizleri koruyan. Kadın, çocuk sivillere hiç bir şekilde dokunmayan. Savaş hukuku içinde sadece düşmanlık yapan ile vuruşan, necip bir millete soykırım iftirası atılmış Abd başkanı ağzı ile 24 nisanda tanınmış. Hamdolsun o mevzu hiç açılmadı, o konuya girmedik.!
Gasp edilen hakkımız olan F 35 yeni nesil uçaklar.
Başımıza bela geçmiş yıllarda liderleri salih müslim’e kırmızı hali serilmiş ypg, pyd nin suriye”nin kuzeyinde suriye kurdistani kurdurmak için silah, eğitim ve para ile destekleyen Abd, ye van münit ne yapıyorsun, bir Nato üyesi ülkenin güvenliğini tehtid eden bu politika ne dost ve müttefikliğe yakışırmı demeden. Abd isteği ve çıkarları doğrultusunda Afganistan,da TÜRK askerini taliban,a karşı nöbetçi kalmasını kabül etmek ve başarılı bir diplomasi gibi sunmak manidar ve düşündürücü.!

Tabi Rize’de bir muhalefet partisi liderine bir gurup insan’ın saldırısı sonrası sonrası, Syn Cumhurreisin daha bunlar başlangıç neler olacak neler demesi de çok acı ve düşündürücü.!

Türkiyem iç politikasında Ekonomik yorgunluk, kaynakların hoyratça israf ekonomisi ile heba edilmesi, küçük esnaf başta olmak üzere, tarım ve hayvancılık üretiminde girdi maliyetlerin çok yüksek olması, alım gücünün enfilasyon karşısında eriyip yeterli talep, siyasi gerginlik ve rekabet koşulları karşısında üretenin malının karşılığını bulmaması neticesinde ciddi daralmalar ve bankalar pençesine düşmesi, pandemi den kaynaklanan zamanında alınmayan tedbir ve yanlış politikalar sebebi ile komada olan turizm sektörünün toparlanması için elzem olan bu yılıda kaçırmış olmak, ekonomik olarak iktidar üstünde ciddi bir baskı, erken seçimi demoklasin kılıncı gibi hükümeti bunaltırken.
Bir mafya,nın dün çapraşık ilişkiler yumağını ifşa etmeye başlaması ve bunun siyasiler ve iş dünyasında, kirli para trafiğine nüfus kullanarak karışmış olması iddaaları, hükümeti yıpratmakta açıklanan kamuoyu araştırmalarında ciddi bir erimeyi göstermektedir.!

Yeni Anayasa hazırlığının dillendirilmesi, MHP nin ön almaya çalışarak Anayasa teklifini sunması, cumhur,dan ayrı ayrı kamuoyu önünde AKP nin de bir çalışma yapması.
SP nin % 0.7 ile 1 arasında ki oyuna bile tevessül edip üzerinde ince ince ayarlar yaparak 90 yaşındaki oğuzhan asiltürk abileri üzerinden hemleler yapması.
Hükümetin yukarda anlatmaya çalıştığım suriye kuzeyinde abd destekli oluşuma sesiz kalması, Brükselde masaya getirmemesi. izmir,deki provake olay. Kamuoyuna yansımayan MHP ve AK parti arasında perde arkasındaki olaylar.
Ki bir çok kurumlarda ki, seçimle yada atanarak oluşan gerilme ve şimdi pusuda YAŞ kararlarının beklenmesi bu gerginliğin habercisidir.
Aslında hükümet ve Cumhurbaşkanı syn R.T. Erdoğan
Hdp ve kürt oylarınıda yanına alarak seçimlere öyle gitmeyi bir çıkış yeni bir politikanın habercisi olarak görüyorum.
Açılım gibi bir zırva tekrar masum kılıflarla süslenip önümüze konulursa şaşırmayalım.
Bunun faturası 2002 seçimlerinde % 2 civarında olan Dehap oylarının bu gün %12 çivarında olmasıdır.
MHP ile ipler atılırmı bence atılır.
Yeni bir açılım olurmu.?
Hükümetin manipülasyonu ile üç ayrı ittifakla, rakipler parçalanmış olarak seçime gidilirmi gidilir. muhtemel erken yada zamanında olsa bile kartların yeniden açılmasına az bir süre kaldı.
Yaşayanlar görecek. Bunlar olmaz deme olmaz dediğiniz neler oldnu dönün geçmiş yirmi yıla bir bakın.
Herkese hayırlı ömürler dilerim..

Esat Şen

Devamını Oku

Araplar ve Kudüs davası

Araplar ve Kudüs davası
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Araplar ve Kudüs davası

Araplar ve Yahudiler amca çocuklarıdır. Yahudiler Hz. İbrahim’in oğlu İshak as dan ve ishak oğlu Yakup as ki diğer adı İsrail’dir Yakup as 12 oğluna,da İsrail oğlu diye anılırdı.
Araplar ise Hz. İbrahim’in as,ın Hacer’den olma oğlu İsmail’ as dan  gelir.
Bu iki kuzen halk yüzyıllarca birbirleriyle savaşmış bazen barışmışlardır.
Biz Türkler ise bu meseleye hep müdahil olmuş, ilk kıblemiz ve bütün semavi dinlerin ortak kutsalı, Bir çok peygamberi bağrında barındıran Kudüs ve Mescidül Aksa, ya sahip çıkmışızdır.

1948 İsrail devletin kurulması ve yerli halka fiili devlet terörünün başlaması ile mazlum diye zülme uğrayan kadın, çocuk ve haklı mücadele veren Filistin yanında olduk hep.
Lakin, ne acıdırki Filistin kurtuluş örgütü lideri Yaser  Arafat  döneminde  İsrail ile Filistin arasında bir ateşkes anlaşması yapılmış. Filistinliler Barış  antlaşması sonucu. boşa düşen silahlarının bir  kısmını Kıbrıs,ta Türk kesimine  değil de Kıbrıs Rum kesimine verdiler. Türk kesimi hayal kırıklığına uğramıştı. Tabii ki bizler herkesten çok  hayal  kırıklığına uğramıştık. Bu 90 larda Bosna, kosova,da Evladı fatihan Türk ve Boşnaklara katliama Arap birliği başta olmak üzere kör ve sağır oldular. Ermeni dağlık karabağ meselesinde 29 yıl önce katliamda ve bir kaç ay önceki haklı mücadelede Ermenistana taraf oldular. Daha acısı şimdi Filistin,in resmi temsilcisi hamas Doğu Türkistan daki katliamda çin zülmüne arka çıktılar. Bizmi.? niyetimiz; nerede bir Müslüman varsa o bizim kardeşimizdi, fikri ile donanmış  Müslüman Türkleriz..
Şimdi ise daha çok yakın zamanda  Suriye Savaşı  sırasında Arap ülkeleri toplanıp ne mültecilere nede Türk Devletine zerre destek vermediler. Bize kim destek verdi:
Azerbaycan  ve  Macaristan( Macarlar ise Müslüman değil,Türk kökenlidirler). Evvelki ay Ege Denizinde, Arabistanla – Yunanistan ortak Türkiye ye karşı askeri donanma gösterisi  yaptılar. tüm bu  ihanetleri hiç bir Türk göz ardı etmemelidir!

Şimdi düşünüyoruz, hani Müslüman Müslümanın kardeşi idi, velakin bu Araplar hep yine Türkleri asla sevmez ve destekkemez.! (İstisna olan bu hakikati bilen, din kardeşlerimiz vardır elbet) ama özellikle yönetimleri malesef.
Şu an Türkiye’nin  başında Hilafetçi  bir  başkan   olmasına   rağmen ,Araplar bizi  hiç bir pakta ve ihtilafta da desteklememiştir.. Yavuz Selim  Han,ın  Mısır-Mekke- Medine seferinden õncede Türk katliamı yapan Araplar Türke  düşmanlıklarından hiç  vazgeçmemişler, Talkan ve Curcan katliamları çok eski olsada, 1914 – 1922 de Îngilizlerle bir olup arkadan  hançerlemelerini unutmadık, unutamayız!

Seydibeşir’de kör edilen 15 bin Mehmetçik

Türk askerine yapılan bu vahşet unutulur mu? Tarih birçok şeyi geride bırakabilir, silebilir fakat Mehmetçik’e yapılan bu katliamı unutmamak tarihimize ihanet ve vatan borcudur.

Araplar ve Kudüs davası

150 BİN TÜRK ASKERİ MISIR’DA ESİR ALINDI

Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlere esir düşen 150 bin Türk askerinden 15 bini, Mısır’ın İskenderiye şehrindeki Seydibesir Kuveysna Osmanli Useray-i Harbiye Kampı’na hapsedildi. Burada savaş sırasında Filistin’de esir düşen Osmanlı askerleri tutuluyordu.

ACIMASIZCA İŞKENCE GÖRDÜLER

2 sene boyunca burada esir tutulan askerlerimize acımasızca ne kadar işkence varsa yaptılar; eziyet, ağır hakaret ve aşağılamaya maruz kaldılar. Hayatını kaybedenler bir yana, esir kamplarında sağ kalan askerler ölmek için dua ediyordu.

ERMENİLER İNGİLİZLERİ KIŞKITIYORDU

Ardı arkası kesilmeyen işkenceler, Ermeniler yüzünden daha da artmıştı; Türkçe bilen bazı Ermeni askerlerinin yanlış ve kışkırtıcı çevirileri, İngiliz komutanlarını Türk askerine karşı kışkırtırken, ingilizlerde arapları kışkırtıp kullanıyordu

KİMYASAL DOLU HAVUZDA TOPLU KATLİAM!

Araplar ve Kudüs davası
Askerlerimiz mikrop kırma bahanesiyle krizol (yakıcı kimyasal) dolu havuzlara sokuldu. Sudaki oyunu fark eden Türk askerleri çıkmak için cebelleşse de, İngilizler dipçik darbeleriyle buna izin vermedi. Vucütları yanmaya başlayan Mehmetçikler, başını suya sokmamak için direniyordu. İngilizlerin havaya açtığı uyarı ateşleri, askerleri bunu yapmaya mecbur bıraktı ve ölmemek için çömelerek başlarını suya soktular.

Halifelik Türklere geçince de büyük bir kesim  düşmanlıklarını  artırarak  devam etmişlerdir.
Ayrıca  bizlerin sürekli  desteklediğimiz  Filistin’in eğittikleri teröristleri Ülkemize gönderdiklerini de unutmadık,  unutamayız.

Eee şimdi bazı arkadaşlarımıza sormak lazım, biz Türkler Kuran-la kutsanan mübarek beldelerden Mescidül aksa ve Peygamberimizin sav hatırına, ona sevgimizden dolayı Arapları seviyoruz ama  maalesef  onlar bizi hiç sevmiyor ve düşmanlıklarına hala devam ediyorlar. Bizimle ilişkisini menfeat,a dayalı sürdürmekte ülkemizde bir çok arazi alan ve  başkanımıza Uçak hediye eden Katar. Herhalde yiğit duruşumuz için bizi sevmiyor lar. Katarlılar hani şu yapılacak olan kanalın sağlı sollu taraflarından yer alanlar. Karadenizi ayder yaylası ve diğer yaylalarımızı mülk edinen araplar ve Katarlılar.

Peki sonuç ne:  Türkün Türk’ten  başka dostu yok! Bizi her daim arkadan vuran   Araplarla nasıl İslam Birliği kurabiliriz,  imkansız bir durum değil mi.! Elbette ki tüm Müslümanların bir olmasını isteriz, istememek Müslüman kardeşliğine ihanettir ve yüce ALLAH,ın cc hükmüne aykırıdır. ama gerçekler çok farklı. Biz Türklere en yakın birliktelik Türk Birliğidir.
Bu birliği kurmak için’de samimi   Türk Ülküsüne ve    Türk Birliğine   inanmak gerek!   Gazi M. Kemal Atatürk’ün de   hedefi ve rüyası olan Türk Birliği  kurulana kadar  ABD, Rusya, Çin, İngiltere, İsrail vb  tüm     Emperyalistler,   içimizdeki Türk ve Türklük   düşmanları; Türk    Milletine ve   asırlardır İslamın   sancaktarlığını  yapan Türklüğe   havlayacaklardır, bunu her Türk bilmelidir.!
Yine bilinmelidir ki İslam birlikteliğine giden yol,da önce Türk birliği Turan ile olacaktır.
Saygılarımla…
Esat Şen

Devamını Oku

Faiz, Kur, Enflasyon ve Ekonomi

Faiz, Kur, Enflasyon ve Ekonomi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Faiz, Kur, Enflasyon ve Ekonomi

Şirketlerin varlık sebebi kâr etmektir. Kâr edemeyen şirketler yaşayamaz. Ülke ekonomilerinin varlık sebebi de cari fazla vermektir. ( aldığından fazlasını satmak ) Cari fazla, şirketlerdeki kâra denk gelir. Cari açık veren bir ülke zarar ediyor demektir. Cari fazla veren ekonomiler, refah artışı sağlar. Cari işlemler dengede olan ülkeler ise bulundukları refah seviyesini korurlar. Şirketlerdeki zarar nasıl borcu artırırsa, cari açık da ülke borcunu ve işsizliği artırır. Bir ülkenin cari açık vermesi, o ülkede faiz politikasının yanlış uygulanıyor olması demektir.

Faiz, kur ve enflasyonu insan biyoloji ilminin kavramları ile benzeterek açıklamaya çalışalım.

Faiz, vücudumuzdaki ısıya benzer. Şayet bedenimizin ateşi yüksekse, vücudumuzda birtakım virüs, bakteri, mantar gibi zararlı mikro organizmalar var demektir. Bağışıklık sistemimiz, bu zararlı parazitleri yok etmek için vücut ısısını artırmakta ve onların yaşama ortamını yok ederek vücudun sağlıklı çalışmasını sağlamaya çalışmaktadır. Ateşimiz çok yükselirse artık bağışıklık sistemi parazitlerle baş edemiyor, dışardan müdahale için doktora gitmemiz gerektiği sinyalini veriyor demektir. Şayet doktora gitmez isek yüksek ateşten kalp kaslarımız, göz, böbrek ve beyin kılcal damarlarımız işe yaramaz hale gelecek ve öleceğiz demektir.

Vücudumuzdaki sıcaklık düşerse ne olur. Yani normal sıcaklık olan 36,5 derecenin altına inerse ne anlama gelir. Bu defa da normal şartlarda çalışması gereken bağışıklık sistemimiz çalışmayarak normal ısıda ölmesi ve vücuttan atılması gereken hücre ve parazitler vücutta kalarak vücudumuzun enerjisini boşa harcar. Hele ısımız oda sıcaklığı seviyesine düşerse zaten ölmüşüz demektir.

İşte faiz de ekonomiler için vücuttaki ateş işlevini görür. Yüksek faiz, hükümetlerin kaynakları verimsiz, hoyrat ve yanlış yere kullanıldığını gösterir. Bu durumda da işletmeler, yeni yatırım yapacak kaynak bulamaz. Bunun sonucu hızla istihdam düşer, işsizliğin artışı ile talepte başlayan düşüş ülke ekonomisini deflasyona sokarak tüm fabrikaların kapanmasına neden olur. Deflasyon, talep eksikliğinden dolayı malların fiyatlarının düşmesi demektir. Düşen fiyatlar fabrikaları zarar sokacağından ilk önce emekten tasarruf sağlanmaya çalışılır. Yükselen faiz, hükümetlerin kötü karne notudur. Yüksek faizde hükümetler ekonomi politikasında icrai yani eylemsel hata yapıyor demektir.

Düşük faiz de yüksek faiz kadar beladır. Düşük faiz, zarar eden ve verimsiz şirketleri hayatta tutacağından kaynak israfına neden olur. Verimli şirketler zarar eden şirketlerin hayatta kalmasından dolayı rekabet edemezler ve hep birlikte tüm ekonomi çöker. Düşük faizde hükümetler ihmali yani yapması gerekeni yapmayarak hata yapıyor demektir. Düşük faiz, tüm gelişmiş ülkelerin en büyük sorunudur. Bundan kurtulmak için durmadan para basıyorlar. Ancak kurtulamıyorlar.

Düşük faiz ve yüksek faiz nedir? Bunun bir normali yok mudur. Tabi ki var. Nasıl vücudumuzun verimli çalışması için 36,5 derece ısısı olması gerekirse faizin de bir normali vardır. Faiz oranı, işletmelerin kâr oranından yüksek ya da düşük olmamalıdır. İşletmelerin kâr oranı nedir? Bunun tanımı da kolay. Bir ülkenin GSYİH (Gayri safi yurt içi hasıla) büyüme oranı o ülkenin ortalama kâr oranıdır. Buradan hareketle faiz oranı da ülkenin GSYİH büyüme oranını kadar olmalıdır. Yani GSYİH yıllık % 5 ise faiz oranı da %5 olmalıdır. Bunun altı ülke kaynaklarında israfa, üstü ise gelir dağılımında bozukluğa neden olacaktır. Bu oranın altında ya da üstünde faiz uygulanamaz mı? Uygulanabilir uygulanmalıdır. Nerelerde? Tabi ki teşvik edilecek sanayilerde düşük faiz. Kapasite ve yatırım çokluğu olan alanlarda da yüksek faiz uygulanarak ekonomi yönetilmelidir.

Enflasyonu da biyolojiden yardım alarak açıklayalım. Enflasyon vücudumuzdaki tansiyona benzer. Tansiyonumuz yüksekse, kan dolaşım sistemimizde tıkanıklık ya da kaçak var demektir. Kalbimiz tıkanıklıktan dolayı beslenmesi yeterli olmayan yerlere kan göndermek için debi’yi artırmak zorunda kalır. Bu da normal yerlerde basıncı artırarak tansiyona neden olur. Düşük tansiyon ise kalbimizin yeterli kas kuvvetine sahip olmadığını gösterir. Yüksek tansiyonda özellikle beyinde kılcal damarlar patlayarak felç oluruz. Göz, böbrek, akciğer gibi yerlerde de kanamalarla çok canımız yanar. Düşük tansiyonda sık sık baygınlık geçirir, yorgunluktan halsiz düşeriz.

Enflasyon da ve ekonomide benzer etki yaratır. Yüksek enflasyon çok şiddetli gelir dağılımını bozarak zengini daha zengin fakiri daha fakir yaparak toplumsal dengeyi bozar ve sosyal çatışmalara neden olur. Yüksek enflasyonda ekonomide ölçme ve fiyatların yok gösterme işlevi kaybolduğundan yatırımcılar ve tüketiciler yollarını kaybederek karar alamaz hale gelirler. Bu da ekonominin felç olması demektir.

Keza düşük enflasyonda da ekonomi canlılığını kaybeder. Yetersiz talep geleceğe olan güveni kaybettirir ve yeni yatırımların önü kesilir. Bu da işsizliğe neden olur. Düşük enflasyon hızla deflasyona(=durgunluğa) dönerek yatırımın önünü tıkar bu da işsizliğe neden olur.

Enflasyon oranının da bir makulü yok mudur? Var tabi ki! Yıllık % 2 ila 2,5 oran ekonominin çalışmasının daha sağlıklı olduğu tecrübelerle gözlenmiştir. Bunun altındaki enflasyon rakamı her an durgunluğa neden olmakta, üstündeki rakam da gelir dağılımı bozmaktadır. Bugün ABD ve Japonya düşük enflasyon belası ile uğraşmaktadır.

Kurun ne olması gerektiği bir sonraki yazıda ela alalım.
Saygılarımla.

Esat Şen

Devamını Oku