Şirketlerin varlık sebebi kâr etmektir. Kâr edemeyen şirketler yaşayamaz. Ülke ekonomilerinin varlık sebebi de cari fazla vermektir. ( aldığından fazlasını satmak ) Cari fazla, şirketlerdeki kâra denk gelir. Cari açık veren bir ülke zarar ediyor demektir. Cari fazla veren ekonomiler, refah artışı sağlar. Cari işlemler dengede olan ülkeler ise bulundukları refah seviyesini korurlar. Şirketlerdeki zarar nasıl borcu artırırsa, cari açık da ülke borcunu ve işsizliği artırır. Bir ülkenin cari açık vermesi, o ülkede faiz politikasının yanlış uygulanıyor olması demektir.
Faiz, kur ve enflasyonu insan biyoloji ilminin kavramları ile benzeterek açıklamaya çalışalım.
Faiz, vücudumuzdaki ısıya benzer. Şayet bedenimizin ateşi yüksekse, vücudumuzda birtakım virüs, bakteri, mantar gibi zararlı mikro organizmalar var demektir. Bağışıklık sistemimiz, bu zararlı parazitleri yok etmek için vücut ısısını artırmakta ve onların yaşama ortamını yok ederek vücudun sağlıklı çalışmasını sağlamaya çalışmaktadır. Ateşimiz çok yükselirse artık bağışıklık sistemi parazitlerle baş edemiyor, dışardan müdahale için doktora gitmemiz gerektiği sinyalini veriyor demektir. Şayet doktora gitmez isek yüksek ateşten kalp kaslarımız, göz, böbrek ve beyin kılcal damarlarımız işe yaramaz hale gelecek ve öleceğiz demektir.
Vücudumuzdaki sıcaklık düşerse ne olur. Yani normal sıcaklık olan 36,5 derecenin altına inerse ne anlama gelir. Bu defa da normal şartlarda çalışması gereken bağışıklık sistemimiz çalışmayarak normal ısıda ölmesi ve vücuttan atılması gereken hücre ve parazitler vücutta kalarak vücudumuzun enerjisini boşa harcar. Hele ısımız oda sıcaklığı seviyesine düşerse zaten ölmüşüz demektir.
İşte faiz de ekonomiler için vücuttaki ateş işlevini görür. Yüksek faiz, hükümetlerin kaynakları verimsiz, hoyrat ve yanlış yere kullanıldığını gösterir. Bu durumda da işletmeler, yeni yatırım yapacak kaynak bulamaz. Bunun sonucu hızla istihdam düşer, işsizliğin artışı ile talepte başlayan düşüş ülke ekonomisini deflasyona sokarak tüm fabrikaların kapanmasına neden olur. Deflasyon, talep eksikliğinden dolayı malların fiyatlarının düşmesi demektir. Düşen fiyatlar fabrikaları zarar sokacağından ilk önce emekten tasarruf sağlanmaya çalışılır. Yükselen faiz, hükümetlerin kötü karne notudur. Yüksek faizde hükümetler ekonomi politikasında icrai yani eylemsel hata yapıyor demektir.
Düşük faiz de yüksek faiz kadar beladır. Düşük faiz, zarar eden ve verimsiz şirketleri hayatta tutacağından kaynak israfına neden olur. Verimli şirketler zarar eden şirketlerin hayatta kalmasından dolayı rekabet edemezler ve hep birlikte tüm ekonomi çöker. Düşük faizde hükümetler ihmali yani yapması gerekeni yapmayarak hata yapıyor demektir. Düşük faiz, tüm gelişmiş ülkelerin en büyük sorunudur. Bundan kurtulmak için durmadan para basıyorlar. Ancak kurtulamıyorlar.
Düşük faiz ve yüksek faiz nedir? Bunun bir normali yok mudur. Tabi ki var. Nasıl vücudumuzun verimli çalışması için 36,5 derece ısısı olması gerekirse faizin de bir normali vardır. Faiz oranı, işletmelerin kâr oranından yüksek ya da düşük olmamalıdır. İşletmelerin kâr oranı nedir? Bunun tanımı da kolay. Bir ülkenin GSYİH (Gayri safi yurt içi hasıla) büyüme oranı o ülkenin ortalama kâr oranıdır. Buradan hareketle faiz oranı da ülkenin GSYİH büyüme oranını kadar olmalıdır. Yani GSYİH yıllık % 5 ise faiz oranı da %5 olmalıdır. Bunun altı ülke kaynaklarında israfa, üstü ise gelir dağılımında bozukluğa neden olacaktır. Bu oranın altında ya da üstünde faiz uygulanamaz mı? Uygulanabilir uygulanmalıdır. Nerelerde? Tabi ki teşvik edilecek sanayilerde düşük faiz. Kapasite ve yatırım çokluğu olan alanlarda da yüksek faiz uygulanarak ekonomi yönetilmelidir.
Enflasyonu da biyolojiden yardım alarak açıklayalım. Enflasyon vücudumuzdaki tansiyona benzer. Tansiyonumuz yüksekse, kan dolaşım sistemimizde tıkanıklık ya da kaçak var demektir. Kalbimiz tıkanıklıktan dolayı beslenmesi yeterli olmayan yerlere kan göndermek için debi’yi artırmak zorunda kalır. Bu da normal yerlerde basıncı artırarak tansiyona neden olur. Düşük tansiyon ise kalbimizin yeterli kas kuvvetine sahip olmadığını gösterir. Yüksek tansiyonda özellikle beyinde kılcal damarlar patlayarak felç oluruz. Göz, böbrek, akciğer gibi yerlerde de kanamalarla çok canımız yanar. Düşük tansiyonda sık sık baygınlık geçirir, yorgunluktan halsiz düşeriz.
Enflasyon da ve ekonomide benzer etki yaratır. Yüksek enflasyon çok şiddetli gelir dağılımını bozarak zengini daha zengin fakiri daha fakir yaparak toplumsal dengeyi bozar ve sosyal çatışmalara neden olur. Yüksek enflasyonda ekonomide ölçme ve fiyatların yok gösterme işlevi kaybolduğundan yatırımcılar ve tüketiciler yollarını kaybederek karar alamaz hale gelirler. Bu da ekonominin felç olması demektir.
Keza düşük enflasyonda da ekonomi canlılığını kaybeder. Yetersiz talep geleceğe olan güveni kaybettirir ve yeni yatırımların önü kesilir. Bu da işsizliğe neden olur. Düşük enflasyon hızla deflasyona(=durgunluğa) dönerek yatırımın önünü tıkar bu da işsizliğe neden olur.
Enflasyon oranının da bir makulü yok mudur? Var tabi ki! Yıllık % 2 ila 2,5 oran ekonominin çalışmasının daha sağlıklı olduğu tecrübelerle gözlenmiştir. Bunun altındaki enflasyon rakamı her an durgunluğa neden olmakta, üstündeki rakam da gelir dağılımı bozmaktadır. Bugün ABD ve Japonya düşük enflasyon belası ile uğraşmaktadır.
Kurun ne olması gerektiği bir sonraki yazıda ela alalım.
Saygılarımla.
Esat Şen
SON DAKİKA Karaman’da korkutan yükseliş