02 Mart 2021 Salı
Son yazımızda “internetin kölesi değil, efendisi olmamız” gerektiğinden bahsetmiştim. Bu yazıma da sosyal medyayı nasıl kullanmamız gerektiğine değinerek başlamak istiyorum. Öncelikle şimdiye kadar yazdığım yazıların yanlış anlaşılmamasını rica ediyorum; niyetim teknolojiyi kötülemek değil. Teknoloji iyidir fakat her şeyde olduğu gibi; dozunda kullanmak şartıyla! İnternet ve sosyal medyayı hayatımıza kattıklarını göz ardı etmeden, doğru kullanılmadığında götürdüklerini de unutmadan kullanmalıyız. Uzaktaki sevdiklerimizle görüşme imkânı sağlaması, özellikle orta yaş üzerindeki insanlar için yalnızlık hissini önlemesi, kurumsal anlamda adımızı insanlara duyurma fırsatı vermesi vb. sosyal medyanın olumlu yönleridir. Tüm bu olumlu yanları ile birlikte; sosyal medyanın gündelik hayattaki ilişkileri olumsuz etkilediği, insanlar arasında özellikle aile içerisinde etkileşimi azalttığı, insanları depresyona sürükleyebildiği, çalışma performansını olumsuz etkilediği de bilinmektedir. Eğer sosyal medyanın olumlu yönlerini ön plana çıkartıp hayatımıza katabilir ve olumsuz taraflarından mümkün olduğunca uzak durabilirsek; emin olun hayatımız çok daha kolaylaşacaktır. Peki, hayatımızın her anını etkisi altına alan sosyal medya/internet kullanımımızı nasıl kontrol edebiliriz?
Atmamız gereken ilk adım; sosyal medya kullanım amacımızı sorgulamaktır. Sosyal medyayı; vaktimizi boş yere harcamak için değil, boş vaktimizi verimli bir biçimde geçirmek için kullanmalıyız. Verimli bir biçimde sosyal medya kullanabilmek için de incelediğimiz içeriklerin bize faydalı olup olmadığını sorgulamamız gerekmektedir. Maalesef pek çok sosyal medya kullanıcısı, gününün büyük bir bölümünü gerçek hayatta asla görmeyeceği insanların özel hayatlarını incelemekte geçirmektedir. Oysa asla görmeyeceğimiz bu insanlara harcadığımız zamanı; evimizin içindeki anne babamıza, eşimize, çocuklarımıza, komşularımıza, hatta yakın çevremizdeki ihtiyacı olan insanlara harcamamız bizi duygusal anlamda çok daha fazla tatmin edecektir.
Sosyal medya kullanımında kontrolümüzü sağlayabilmek için yapmamız gereken bir diğer değişiklik; sosyal medya kullanım saatlerimizi kısıtlamak olmalıdır. Evlerimizde sosyal medyayı ve televizyonu kapatıp; aile bireyleriyle sohbet edilebileceğimiz, beraber kitap okuyabileceğimiz, çeşitli oyunlar oynayıp, etkinlikler yapabileceğimiz zamanlar yaratmalıyız. Pek çoğumuz çocukların ebeveynlerine sadece küçük yaşlarda ihtiyaç duyduğunu zannediyoruz. Hâlbuki çocuklarımız kaç yaşında olursa olsun; onlarla iletişim kurmamız, onların psikolojik gelişimleri için her zaman önemli olacaktır. Birlikte bir yapboz tamamlamak, bir filmi izleyip sonrasında sohbet etmek, aynı kitabı okuyup görüşlerimizi paylaşmak, aile bireyleri ile iletişim ve etkileşimimizi arttırarak aramızdaki bağı kuvvetlendirecektir.
Sosyal medyada on binlerce kişiye ulaşabilmemize rağmen, asla yüz yüze iletişimdeki doyumu elde edemediğimizi hepimiz fark etmişizdir. Bunun sebebi; sosyal medyadaki etkileşimlerin de sanal olarak kalması, gerçek hayata taşınmamasıdır. Maalesef pek çoğumuz sosyal medyada ekli olan arkadaşlarımızı gerçek hayatta gördüğümüzde, selam bile vermiyoruz. Dolayısıyla sosyal medyadaki beğeniler, paylaşımlar, her ne kadar bizi geçici bir süre için memnun etse de; bunların gerçek bir övgü anlamı taşımadığının farkındayız. Duygusal ihtiyaçlarımızı tatmin etmenin en güzel yolu; gerçek insanlarla, gerçek bir iletişime geçmektir. Bu nedenle hepimiz başımızı cep telefonlarımızdan, tabletlerimizden bilgisayarlarımızdan kaldırıp; etrafımızda var olan, bizimle aynı ortamı paylaşan sevdiklerimize odaklanmalıyız.
Kontrolsüz sosyal medya kullanımı, sadece zamanımızı çalıp sevdiklerimizden uzaklaşmamıza sebep olmuyor; aynı zamanda hepimizi bir yetersizlik hissine ve tatminsizliğe sürüklüyor. Sosyal medyada, özellikle fenomen diye isimlendirdiğimiz tanınmış isimlerin hayatları, maalesef bizde bir yetersizlik duygusuna sebep oluyor. Onların; sürekli mutlu, bakımlı, formda halleri; bizi eksik, çirkin, yoksul hissettiriyor. Sosyal medya ünlüleri; lüks villaları, özel şoförleri, pahalı kıyafetleri ve gittikleri tatillerle pek çoğumuzun asla elde edemeyeceği bir hayatı bizlere sunuyorlar. Özellikle çocuklar ve ergenlik çağındaki gençler için bu durum oldukça olumsuz bir etki yaratmaktadır. Henüz kendi kişiliklerini tam olarak oturtamamış bu gençler; gördükleri hayatlara özenmekte, onlara benzemeye çalışmakta, bunu başaramadıklarında ise depresyona girip mutsuz olmaktadırlar.
İşin aslı; bu özenti ve benzeme çabası sadece gençlerle sınırlı kalmıyor. Tiktok’ta ya da Youtube’da çektiği videolarla sosyal medya fenomeni olmaya çalışan, gençlik çağını çoktan geride bırakmış pek çok insan görmekteyiz. Pek çok insan ünlü olmanın mutlu olmaya yeteceğine inanıyor. Bu hastalıklı düşünceden kurtulmak için; kendimizi kıyasladığımız ve özendiğimiz o hayatların çoğunlukla gerçeği yansıtmadığını fark etmemiz gerekiyor. Pek çok ünlü sima; aslında sosyal medya hesaplarında yansıttığı gibi mutluluk içerisinde yaşamıyor. Bu “mutluluk oyunu”nu sadece ünlüler oynamıyor üstelik. Herkes sosyal medyada en güzel sözleri paylaşıp, en güzel pozlarını yayınlıyor. Efektlerle, ışıkla, sunumlarla yaratılan sanal hayatlar; gerçekte yaşanmıyor maalesef. Her gün yüzlerce insan, bu basit gerçeği fark edemediği için hayatından ve kendisinden nefret ederek ve depresyona sürükleniyor.
Öyleyse bu sanal rüyadan uyanıp, gerçeklerle bir an evvel barışmamız gerekiyor. Bunun için öncelikle kendimizi sosyal medyanın aldatıcı yüzünden kurtarmalı, daha sonra da çocuklarımıza ve genç evlatlarımıza sosyal medyada gördüklerinin aslında gerçeği yansıtmadığını anlatmalıyız. Gençlerin sandığının aksine; mutluluğun maddiyata bağlı olmadığını vurgulamalı, mutluluğun formülünün “içinde bulunduğumuz andan keyif almak” olduğunu gösterebilmeliyiz. Bu anlamda yıllardır konuşulan; okullarda medya okuryazarlığı dersinin verilmesi elbette etkili olacaktır ancak çocuklar ilk ve temel eğitimlerini ailede almaktadırlar. Anne babaların bu konuda bilinçli ve hassas davranmaları, öncelikle kendilerinin başka hayatları gözetlemekten vazgeçmeleri, çocukların daha sağlıklı bir kişilik oluşturması için çok önemlidir.
Sözün özü; gün içerisinde sosyal medyaya ayırdığımız zamanı azaltıp, sevdiklerimizle ortak etkinliklere zaman ayırmak, sanal ile gerçeğin ayrımını yapabilmek ve sosyal medyayı olumlu amaçlar doğrultusunda kullanmak, hem ruh sağlığımız hem de sosyal ilişkilerimiz için büyük önem taşımaktadır. Özellikle kişilik gelişimi aşamasında olan gençlerin sosyal medyayı bilinçli kullanmaları gerekmektedir. Bu konuda anne babalar olarak üzerimize düşen; onlara davranışlarımızla örnek olmaktır. Unutmamalıyız ki çocuklar; anne babalarının sözlerini değil, ayak izlerini takip ederler.
Bir sonraki yazımda buluşuncaya kadar; hepiniz hoşça kalın, iletişimde kalın.
Gönül Akpınar
ibrala.com Köşe Yazarı