h Dolar 32,4976 % -0.15
h Euro 34,9663 % -0.15
h Çeyrek Altın 4.055,00 %-0,53
h BIST100 9.810,58 %0,91
a İkindi Vakti 16:34
Karaman 25°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
KARAMAN HABER
KARAMAN HABER
Gündoğdu Yıldırım

Gündoğdu Yıldırım

24 Nisan 2024 Çarşamba

YAŞAM VE ÖLÜM

YAŞAM VE ÖLÜM
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yaşamla ölüm arasında ince bir çizgi var derlerdi de işin doğrusu bu söz bana hep hikâye gelirdi.
Hiç de hikâye değilmiş.
Bayram öncesi, şehirlerarası yolculuk esnasında geçirdiğim trafik kazası bu sözün hiç de hikâye olmadığını bana öğretmiş oldu.
Yaşam ile ölüm arasındaki o ince çizgide gittim, geldim.
Her şey anlar içinde oldu, bitti.
Neyse ki kazayı maddi hasarla atlattım.
İnsan, ölümle yaşam arasında gidip geldiğinde yaşamla, ölüm arasında ince bir çizginin ne demek olduğunu anlıyor.
İnce bir çizgi…
Yaşam ve ölüm!
Ölüm ve yaşam!
Araf…
“Bin nasihatten bir musibet yeğdir.”
Nasihat para etmiyor, illa deneme yanılma yöntemi ile öğreneceğiz.
Ve ders alacağız…
İnsanlar için ölüm sondur.
Hani “Her insan ölümü tadacaktır.” denir ya…
Bu dünyadan göçüp gitmişler düşünüldüğünde, ölümün ne kadar sıradan ve kaçınılmaz son olduğu anlaşılır.
Binler, milyonlar, milyarlar…
Daha fazlası…
Göçüp gitmiş bu dünyadan…
Aslında her insan tek rakamı ifade eder.
Bir…
Yoktur ötesi…
Hafta sonu Portakal Festivaline katılmak için Adana’ya gittim.
Her yer insandı…
“İnsan seli” demek daha doğru olur.
Kalabalığın içinde, kendime atfettiğim anlam yerle yeksan oldu.
Sadece birdim.
Bu kadar…
Ne olur kendinize büyük anlamlar yüklemeyin…
Kendinizi dev aynasında görmeyin…
Yaşam ve Ölüm!
Ölüm davulla, zurnayla gelmiyor…
Ansızın, beklemediğiniz bir anda karşınıza çıkıyor.
Ölüm hiç de uzak değil…
Her an her yerde…
Deneyimleyerek tescilledim.
Bir kez daha bilimin, bilginin, bilmenin ne kadar önemli ve değerli olduğunu idrak ettim.
“Bana bir şey olmaz!” demenin yanlış olduğunu, her an her şeyin olabileceğini, insanın başına her şeyin gelebileceğini bir fiil yaşadım.
Toplumlar, kendi varlıklarını sürdürebilmek için belli kurallar koyarlar ve toplumda yaşayan insanların bu kurallara uymasını isterler.
Hiçbir kural boşa değildir.
Bunu bilin!
Yaşamda kalmak sanki biraz da bizim irademize bağlı gibi…
Ne dersiniz…

Gündoğdu Yıldırım
ibrala.com

Devamını Oku

EĞİTİMDE ÇÖZÜM!

EĞİTİMDE ÇÖZÜM!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Geçen hafta eğitim sisteminin ezberci olduğunu söylemiş, neden ezberci olduğunu örnekler vererek anlatmıştım.
İşin doğrusu eğitim sistemini anlatmaya da gerek yok.
Eğitimin ne durumda olduğu ortada…
Bilinmeyen bir mevzu değil…
İyi de iyi bir eğitim nasıl olmalıdır?
Öyle değil mi?
Evet!
Çözüm nedir?
Ne yapılırsa kaliteli bir eğitim ortaya çıkar?
İsterseniz size kısa ve net bir cevap vereyim!
Eğitim bilimsel olmalıdır!
Çözüm bu kadar basit!
Uzun uzun anlatmaya, nedenler, niçinler sıralamaya, örnekler vermeye gerek yok.
Türkçe, matematik, fen, ingilizce, din kültürü ve ahlak bilgisi…
Eğitici de değil öğretici de değil…
Bir sürü gereksiz ve boş bilgilerle dolu…
Bilimsel hiçbir değeri yok.
Karınca ile ağustos böceğinin hikâyesini hepiniz bilirsiniz.
Yıllarca Türkçe kitaplarında okuma parçası olarak okutuldu.
Ağustos böceği saz çaldığı için yerden yere vuruldu, suçlu ilan edildi. Ağustos böceği neden mi suçlu ilan edildi?
Yazın sıcağında çalışmak yerine, ağacın gölgesinde saz çaldığı için.
Bilinçaltına müzikle uğraşanların ya da müzikle uğraşmanın iyi bir şey olmadığı algısı yerleştirildi.
Adeta müzik aşağılandı.
Müzik ve müzikle uğraşanlar suçlu ilan edildi.
Sosyal bilgiler, Hayat bilgisi ve Türkçe derslerinde kadınlar, evin hanımı, erkekler evin reisi olarak gösterildi.
Kadının toplumdaki yeri, “kocasının evidir” dendi.
Matematik kitabı, soyut kavramlarla doludur.
Fen bilgisi, bilimden, deneyden, gözlemden çok uzaktır.
İngilizce öğretiminde doğru bir yol bulunamamıştır.
İngilizce öğrenemeyen tek ülke olarak tarihe geçmişizdir.
“Bilim değil ilim” denilerek tüm derslerin temeline din yerleştirildi.
Eğitim; kişide istendik davranışlar meydana getirme işidir.
İnsanı, yaşamı, doğayı bilimsel temellerde öğretmektir.
Kısacası; çocuğu yaşama hazırlamaktır.
Öğrenileni, davranışa dönüştürmek…
İyi bir birey yetiştirmek…
Ne kadar iyi eğitim o kadar kalite…
Önce eğitim!
Eğitim ve öğretim bir bütündür.
Eğitim olmadan öğretim olmaz…
İyi bir eğitim, bilimsel olandır.
Bilimi rehber edinendir.
Bilimsel eğitimin yolu çok kitap okumadan geçer.
Çocuklara bol bol kitap okutulmalıdır.
Finlandiya’daki eğitim sistemi dünyanın en iyi eğitim sistemidir; çünkü hem bilimsel hem demokratiktir.
Bilimsel ve demokratik olmayan eğitim sistemleri başarılı olamaz.
Eğitim sistemleri, bilimsel, demokratik aynı zamanda laik olmalıdır.
Eğitimde laiklik esastır…
İnanç ayrı eğitim ayrıdır!
İnançla, eğitimi birbirine karıştırmamak gerek…
Bilim okulda, maneviyat ailede olur.
Fazla söze hiç gerek yok.
Eğitimde de bilim, bilim, bilim…

Gündoğdu Yıldırım
ibrala.com

Devamını Oku

HER YASAL HAK HELAL DEĞİLDİR

HER YASAL HAK HELAL DEĞİLDİR
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Alev Alatlı: “İmar ruhsatı olan bir müteahhit şehrin ırzına tecavüz ederken yasal olarak suçsuzdur ama yaptığı iş helal değildir. Keza raf ömrünü uzatmak için ekmeğin içine kanserojen madde koyan fırıncının yaptığı ambalajın üzerine koyduğu sürece yasal dolayısıyla suçsuzdur, ama helal değildir. Bir kalem darbesiyle atar ergenleri sokağa döken yazar, alevler afakı sardığında suç mahallinde değilse, olayları evinden seyrettiğini ispat edebiliyorsa yasal olarak suçsuzdur ama helal değildir…”
Alev Alatlı’nın bu sözü ciddi manada bir gündem oluşturdu.
Sosyal medya mecralarında çok büyük beğeni topladı.
Okumuşu, okumamışı Alev Alatlı’yı bu sözlerinden dolayı takdir etti.
Alev Alatlı, kendisinden emindi.
Söylediği sözlerin ne kadar doğru ve ahlaki olduğundan hiç şüphesi yoktu.
Dinleyenler, sözün doğruluğuna yanlışlığına değil, Alev Alatlı’nın kararlı, kendinden emin söyleyişine inandılar.
Oysaki Alev Alatlı’nın sözleri baştan sona sorunluydu.
Bilimsel değerlerden, anayasal temellerden yoksundu.
Hukuka uygun ama helal olmayan şey neydi?
Ne anlamalıydık?
Yapılan iş yasalara uydurulsun ama sorun yaşandığında helallik istensin.
Bir garip durum…
Yapılan işler yasalara uygun yapıldığında, sorun çıkmayacaktır.
Çünkü yasalar yapılan işin niteliğini belirler.
Helallik bambaşka bir şeydir.
Kişilerin inançları ile ilgilidir.
Bireylerin toplumsal ve hukuksal müeyyidelere uymaması sorun yaratır.
Geriye dönüşü, telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurur.
Neden yapılan iş hukuka uyduruluyor?
Hukuka uymak doğru olan değil midir?
Herkes görevini doğru yapmalıdır.
Müteahhit yasalara uygun bir bina yapmamıştır.
Sahtecilik yapmıştır.
Müteahhit, binaları şartnameye uygun yapsaydı, binalar yıkılmayacaktı.
Alev Alatlı, insanların hukuka uymamalarını dert etmemektedir.
Hukukun hayati önemini yok saymaktadır.
Manevi ve dini değerleri, yasanın üstünde görmüştür.
Helallik isteyerek değil, yasalara uyarak toplumsal sorunları çözebiliriz.
Kişilerin daha fazla kazanma hırsından dolayı, yok olan canlar ve mallar helallik isteyerek geri getirilemez.
Helallik isteyerek sorun çözmeye çalışmak, toplumsal düzenin temellerini alaşağı etmektir.
Devleti yönetilemez hale getirir.
İnsanlar binlerce yıllık yaşamları sonucu toplumsal düzenin sağlayan hukuk inşa etmişlerdir. Hukuku üstün kılmışlardır.
Değil toplumsal yaşamın, ülkeler arası savaşların bile kendi içinde bir hukuku vardır.
Toplumların huzura ermesinin tek yolu; evrensel hukuk kurallarını temel almak, bu kurallar temelinde yaşam kurmakla mümkündür.
Helallik isteyerek değil, yasalara uyarak toplumsal düzen sağlanır.
Hukuk her şeyin üstündedir.

Gündoğdu Yıldırım

Devamını Oku

YAŞAR KEMAL

YAŞAR KEMAL
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İnsanlık yolculuğunda kimler geldi, kimler geçti. Adları yazılacak olsa kitaplara sığmaz.
Kimler, kimler…
Hepsi çok büyük insanlar…
Her birisi insanlığa büyük hizmetler etmişler…
Kimi bir şeyler icat etmiş, kimi bir şeyler bulmuş, kimi sanatla uğraşmış, kimi yazmış, çizmiş…
Yaşar Kemal, o büyük insanlardan birisidir.
Edebiyatta bir çığır açmıştır.
O kadar ki eserleri tüm dünyaya yayılmıştır.
Büyük yazardır.
Nobel edebiyat ödülüne aday gösterilmiştir.
Ne yazık ki kirli ayak oyunları ile Nobel edebiyat ödülünü alması engellenmiştir.
Yaşar Kemal, Türk halkının gönlünde Nobel edebiyat ödülünü almayı çoktan hak etti.
Her bir yazdığı eser çok beğenildi.
Kendisi de kitapları da çok sevildi.
Yaşar Kemal’den öğrendi insanlar; İnce Mehmet’i, Döne anayı, Abdi Ağa’yı, isyanı, başkaldırıyı…
Yaşar Kemal ile köylüler, toprak ağaları, ırgatlar, eşkıyalar dertlerini anlattılar, böylelikle bilinç dağarcığımıza girdiler.
Ezilenler, sömürülenler, haksızlığa uğramış köylüler Yaşar Kemal ile ses buldular.
Betimlemeler, tasvirler, edebiyatın anlatım gücü Yaşar Kemal’in gücüne dönüştü.
O kadar güçlü bir kalemi vardı ki, bin dokuz yüzlü yılları resmen bize resmetti.
Edebiyatta var olması kolay olmadı.
Yaşar kemal çok bedeller ödedi.
Hep baskı gördü.
Eserlerinin okunması engellendi.
Baskılara boyun eğmedi Yaşar Kemal.
Hep üretti.
Kazanan Yaşar Kemal oldu.
Ölümsüzlük mertebesine erişti.
Eserleri ile ebedileşti.
İyi ki bir Yaşar Kemal geçti bu dünyadan.
Ne demişti:
“O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık.”
Ne doğru söylemişti. İyi insanlar hep çekip gitmişlerdi.
Yerleri hep boş kaldı.
Şimdi daha iyi anlıyorum, Yaşar Kemal’in büyüklüğünü.
Öksüz kaldı Çukurova, ırgatlar, yoksullar, köylüler…
“Su olsan kimse içmez, Yol olsan kimse geçmez, Elin adamı ne anlar senden?” demişti ama öyle olmadı.
Yaşar Kemal’i herkes anladı.
Bakın bugün tüm dünya Yaşar Kemal’i okuyor.
Diyorum ki; neden Yaşar Kemal sadece Osmanlının son dönemlerini, Cumhuriyetin kuruluş yıllarını anlattı?
Yaşar Kemal’in kaleminden altmışları, yetmişleri, seksen darbesini, doksanları, iki binli yılları okusaydık ne güzel olurdu.
Sanırım büyük bir kayıp…
Yazsaydı ne büyük zenginlik olurdu.
Büyük bir boşluk doldurulurdu.
Edebiyatta bir level atlanırdı.
Tabii ki bu benim bir içsesimdir.
Yaşar Kemal’in kendince nedenleri mutlaka vardı.
Jack London, “insanı sevmek ve okumak, temel gaye olmalıdır.” diyor.
İnsanlık için yazmak, en büyük eylemdir.
Yaşar Kemal de en büyük eylemcilerden birisidir.
Tüm dünya da buna şahit olmuştur.

Devamını Oku

KİTAP OKUYALIM!

KİTAP OKUYALIM!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Ülkelerin kitap okuma yüzdelerini buraya yazıp da sizlerin canını sıkmak istemiyorum.
Ülkemizde kitap okunmadığını hepimiz biliyoruz.
İşin kötüsü her geçen gün de kitap okuyan sayısı azalmakta…
Garip ama gerçek…
Kime sorsan “kitap” der, “okumak” der hatta Kuran’ın ilk emrinin “okumak” olduğunu söyler ama iş kitap okumaya gelince kimse kitap okumaz.
Kavimler göçü ile başlayan Orta Çağ, tüm gerçekliği ile ülkemizde hayat bulmuş sanki.
Bir Orta Çağ kafasıdır tutturulmuş gidiyor.
Düşünebiliyor musunuz: “Kitap faydalı mı, değil mi?” onun kavgasını veriyoruz.
İnsanlara, kitap okumanın gerekliliğini anlatmaya çalışıyoruz.
Diyeceksiniz ki: Bir sürü üniversite var, öğrenci var, okul var, devasa bir medya ve sosyal medya ağı var…
Daha ne!
Veriler ortada…
İnsanların bilinç seviyesi yerlerde…
Hala dünyanın yuvarlak olup olmadığı, uzayın varlığı yokluğu tartışılmakta; bilim reddedilmekte, hurafeler, batıl inançlar toplumsal değerleri belirlemekte…
Batı şer odağı ilan edilmekte…
Bu kafa ile tüm evrensel değerler yok sayılarak, batı medeniyetine, kültürüne savaş açılmaktadır.
Kısacası bilgiye ihtiyaç duymadan yaşama yolları aramaktadır.
Kendimizce de bunu başarmaktayız.
Körler, sağırlar hesabı…
Bilim yok, fen yok, üretim yok, tutturmuşuz bir yol gidiyoruz.
Okumuyoruz…
Doktoru, avukatı, mühendisi, öğretmeni, memuru, amiri…
Okumuyor…
Otobüste, takside, vapurda, trende, parkta, bahçede, kafede, kahvehanede, sokakta…
Kaç kişi kitap okuyor?
Hiç!
Suç aleti kitaplar…
İnanın böyle…
Kitap mı okuyorsun?
Benden uzak dur…
Eskiden belli yazarların kitapları tehlikeli görülürdü.
Şimdi tüm kitaplar tehlikeli görülüyor.
Uygar bir toplum olmanın yolu kitap okumaktan geçer.
Bilmeyen, sorgulamayan, araştırmayan, üretmeyen toplumlar hiçbir zaman gelişip uygarlaşamazlar.
Başkalarının ürettiği bilimi ve teknolojiyi alırlar…
Hep güçlü devletlere bağımlı kalırlar.
Gidin bakın elektronik aletler ve malzemeler satan mağazalara, ürünler hep yabancı marka…
Aklınıza gelen, gelmeyen tüm üretimler başka devletlerin üretimi…
Onlar üretiyor bir tüketiyor ya da kullanıyoruz.
Bağımlı yaşıyoruz…
Bir tanıdık bir zamanlar şöyle demişti: Bir traktör kasası buğday sattım bir televizyon aldım.
Korkunç değil mi?
Küçük bir alet için dünyalar kadar tarım ürünü…
Sanırım ne demek istediğim anlaşılıyor…
Bizde şöyle bir durum gelişmiş: Eskiden cahil cahilliğini bilirdi, şimdi cahiller çok cüretkâr arttık, her konuda konuşuyor, fikir beyan ediyorlar…
Bir level atlanmış.
Tehlikeli bir durum…
Kimse bilime, bilgiye, bilene ihtiyaç duymuyor.
Ortalıkta gezen bilginin doğruluğu sorgulanmıyor.
Tartışılmıyor.
Hani “ağzı olan konuşuyor!” denir ya!
Öyle!
Herkes her şeyi çok iyi biliyor.
Kimsenin bilmediği bir konu yok.
Tutturulmuş bir yol gidiyor.
İyi de bu yolun sonu hayra alamet değil.
Kitap okumadan olmaz.
Medeniyet kitap okumakla kurulur.
“Kitap okunmalı!” ısrarımız boş değil, gelin zararın neresinden dönersek kardır, diyelim; kitap okumanın önemini geçte olsa anlayalım, bir yerlerden başlayalım.
Kitap okuyalım!

Devamını Oku