26 Nisan 2020 Pazar
Osmanlıların “tavn” Avrupalıların kara ölüm olarak adlandırdıkları veba insanlık tarihinin en acımasız en etkili salgın hastalıklarından birisiydi. Salgınların boyutu o kadar büyük olmuştu ki, milyonlarca insan hayatını kaybetmiş dünya tarihinin gidişhatı değmiştir.
20. yy başlarına kadar neden ortaya çıktığı bilinmeyen veba karşısında insanlık adeta ölümü benimsemişti. Vebaya yakalanan insanın sonu mutlaka ölümdü. En büyük veba salgını 14. Yy da meydana geldi.
Salgının 13. Yy kırım bölgesinde yayılmaya başladığı dönemde tatarlar Cenevizlerin bulunduğu kafileyi kuşattılar. Cenevizleri cezalandırmak için vebadan ölen insanların cesetlerini mancınıkla şehre attılar. Hemen cesetleri defne etseler de hastalık şehirlere bulaşmıştı. Vebalı gemiler bir limandan diğerine salgını yaydılar 1348 yılı baharında İtalya‘nın her tarafı veba ile boğuşuyordu.
Artık bu hastalık pandemi haline gelmişti. Salgın bir türlü durulmadı ve hastalık kısa bir süre sonra Fransa ve İspanyaya ulaştı. 1348 yılı İngiltere’deydi, 1350 Almanya İsveç, 1351’ de Polonya, 1352 de Moskova oldu.
Yalnız insanlar değil hayvanlarda vebadan ölüyorlardı. Vebaya yakalananların koltuk ve bacak aralarında büyük urlar meydana geliyor ve vücudun her tarafına yayılıyordu. İki ila yedi gün iç,n ölüyordu.
15 Ocak 2018 de yayımlanan habere göre Oslo ve Marmara üniversitelerin yapmış olduğu çalışmalar sonucunda salgının hayvan değil insan kaynaklı olduğu ortaya çıkmıştır. Hastalığı yayan ve bulaştıran insan vücudundaki bitlerdi.
Veba salgınını yaşayan 14. Yy da İtalyan yazar Boccacia, “Decameron” adlı eserinde salgın günlerini şöyle anlatır, “babalar oğullarını anneler bebeklerini terk ediyor hizmetçiler hanımlarından kaçıyor noterler ölülerin son arzularını kaydetmekten vazgeçiyor doktorlar rahipler ve rahibeler hastaları ziyarete gitmiyorlardı kimse Hristiyan usullerine göre gömülemiyordu evler birer mezarlığa dönüşmüştü. Sonuç olarak her uygarlık, farklı dönemlerinde kendi öldürücü hastalığını yarattı. Şu dönemde ise hızlı sanayileşme doğanın katledilmesi küresel ısınma yeni salgınların alt yapısını oluştururken sıtma kolera gibi eski dönemleri sahneye çıkarıyor. Modern tıp mikrop teorisinden vazgeçip salgın hastalıkları ekolojik bir zorunluluk olarak görüp neştere bu noktaya vuruncaya kadar sürecek gibi.
Salgının en az verdiği yer Anadolu’ydu 700’lü yıllarda 25 milyon iyi beslenen nüfusa sahip Avrupa 13. Yy la geldiğinde çoğu iyi beslenemeyen 75 milyonluk nüfusa sahipti. 1348’ deki salgının sonucunda en az 25 milyon kişi, yani Avrupa’nın üçte biri bu salgında öldü. Doğu Avrupa’ da ölüm oranı yüzde 15 civarındayken Fransa, İtalya, İngiltere gibi ülkelerdeki nüfusun yoğun olduğu şehirlerde ölüm oranı yüzde elliye ulaşmıştı
“ kara ölüm “ adı verilen veba sadece Avrupa’da ölümlere sebep olmadı. Asya’ da Çin başta olmak üzere birçok ülke Ortadoğu ve Afrika yayıldı. 1346 – 1353 yıları arasındaki salgında 475 milyonluk dünyada yaklaşık 100 milyon kişiyi öldürdüğü tahmin ediliyor
Pek çok tarihçiye göre milattan sonra ikinci yy da en parlak dönemini yaşayan ve bundan sonraki dönemde çalkantılı dönemler geçiren Efes kenti kentin dünyaya açılan kapısı olan limanın ağzının küçük menderes nehrinin taşıdığı alüvyonlarla dolması sonucu önemini yitirdi.
Roma imparatorluğundan 6. Yy da gelen kararnamelerde limanın önü pek çok kez temizlenmeye çalışsa da limanın yolunun bataklığa dönmesi sonucu kentte sıtma hastalığı baş gösterdi. Sıtma hastalığının üzerine milattan sonra 600’lü yıllarda ki dönemler ve Sasani akınlarından sonra Efes’te yaşam sona erdi kent merkezi ayasuluk tepesine taşındı. Son bulgular Efes’ te yaşamın Aydınoğulları Beyliğinin 1304 yılında bölgeye gelişinden sonra da devam ettiğini ortaya koydu.
Kadir ERKAN