04 Aralık 2024 Çarşamba
Geçenlerde nadir gerçekleşen bir akşam yemeğindeydik. Sürekli telefona bakan arkadaşlarım dikkatimi çekti. Konuşmaları bir markanın anlık veya gecelik indirimi üzerineydi. Sohbetin tek konusu alışverişti. Birbirlerine aldıkları ürünün resmini atmalar, linkini yollamalar derken, kırk yılda bir bir araya gelmişiz, sohbet alışveriş üzerine döndü durdu.
O günden sonra telefonuma sürekli reklam düşmeye başladı. Akıllı telefonların böyle bir özelliği olduğunu herkes bilir.
Büyük kasım indirimi. Efsane Cuma fırsatını kaçırma. Efsane kasım. Türkiye’nin beklediği indirim geliyor! Alış veriş listeni hazırla. Mağazaları takip et. Kaçırırsan üzülürsün! Efsane moda festivali…
Aynı günlerde bende zaruri bir ihtiyacım için bir kozmetik firmasına gitmiştim. Alacağımı aldım, tam kasada ödeme yaparken indirimli başka bir ürün dikkatimi çekti. Kasiyerler de zaten çoğu zaman indirimli ürünler hakkında sizi bilgilendirirler.
Neyse, sözü uzatmayacağım. Ödemeye geçince iki ürün benim hesabımdan fazla tuttu. Meğer belli bir limitten sonra, indirimden yararlanabilecekmişim. Yani sizin anlayacağınız bir ürün daha almalıymışım. Ee, bir ürün daha alsam yine aynı fatura. Ama üç ürün almış olacağım. Kazançlı mı çıkacağım kazançsız mı? Sonuçta keseme zarar. Para benden çıkıyor. Sadece ihtiyacım olanı alıp çıktım. Aferin bana! Gereksiz harcama yapmamıştım. Mutlulukla evimin yolunu tuttum!
İndirimlerin en iyi olanı, şüphesiz sezon sonu indiriminden faydalanmaktır. İhtiyaç listesi hazırlamak ve uygun zamanı beklemek akıllıca. Bunu da atlamayalım, lütfen.
Tüketim çılgınlığını, reklamlar kadar ödeme kolaylıkları da tetiklemektedir. Peşin fiyatına on iki taksitle, ödemeler, alışveriş kredisi kullanıp üç ay sonra taksitle ödemeye başlamalar. Sözüm ona kolaylık, sanki para bizden gitmiyor gibi.
Tüketim çılgınlığı, alışverişle kalsa iyi. İnsanoğlu, doğayı, suyu, enerjiyi, doğal kaynakları, toprağı ve hayvanları hızla tüketiyor. Bununla birlikte, zihinsel sağlığımız, kültürel mirasımız ve sabrımız da , bu tüketim çılgınlığından nasibini alıyor.
Tüketim çılgınlığının, önüne geçmenin en etkili yolu, üreterek bu süreci denetim altına almaktır. Üreten birey, ürettiğinin değerini bilir ve bilinçli bir yaklaşım sergiler. Hayatımızdaki boşlukları doğru şekilde doldurduğumuzda -okuyarak , yazarak, sağlıklı beslenerek, ve spor yaparak, kendimizi geliştirerek- bu çılgınlığa bir dur diyebiliriz.
Yıl biterken, toplumumuzu bakalım hangi indirimlerin bekliyor. Ancak dikkatli olun, bu oyunlara gelmeyin. Emeğinizin sömürülmesine izin vermeyin ve kazancınızı daha faydalı alanlarda kullanın.
Kafeterya, lokanta ve çay bahçesi gibi yerlere, genelde sevdiklerimizle güzel vakit geçirmek, dinlenmek, eğlenmek, ortam değiştirmek veya bazen de mecburen yeme içme ihtiyacımızı karşılamak için gideriz.
Hemen herkes ortak mekanları aynı amaçla kullanır. Ancak amaç aynı olmasına rağmen, gidilen mekanda başkalarını rahatsız etmek neden?
Güzel bir kahvaltı masasında en sevdiklerinizle oturuyorsunuz. Ancak arka masada oturanlar sandalyesini sizin masanıza öyle bir yaklaştırmış ki rahat edemiyorsunuz. “Ne yapsam, uyarsam mı?” derken arkaya bir bakış fırlattım. Arkadaki kişi durumu fark edip arkadaşını uyardı. Kısmen de olsa bana alan açtılar. Dip dibe oturunca, haliyle konuşulanları duymak kaçınılmazdı. Onları bilmem ama bu durum benim için rahatsız ediciydi.
Kahvaltımıza devam ederken, karşı masada oturan bir grup genç, ara ara içinde bulunduğumuz mekanın her yerinden duyulacak kahkahalar atmaya başladı. Bakış atmak yetersizdi. Şen kahkahalar, biz çıkana kadar devam etti.
Bunlar yaşanırken, acaba mekanın sahibi ya da çalışanlar uyarsa diye düşündüm . O da olmazdı; müşteri veli nimetti, sonuçta.
Aradan biraz zaman geçince kahve içmek için başka bir mekana geçtim. Burası, daha önceden bildiğim ve sevdiğim bir mekandı. Soğuk kış gününde, güneş alan teras tarzı bir bölümü olan bir yerdi. Kendime aydınlık bir masa seçmiştim. Oturur oturmaz, arkada iki masayı birleştirmiş, kalabalık bir grup fark ettim. Fark etmemek imkansızdı. Ortada ders anlatır tarzda, genç bir kadın bağıra çağıra bir şeyler anlatıyordu. Etrafında bulunanlar söze karışınca, gerisini siz düşünün. Seçtiğim masadan kalkıp, anlattığım gruptan en uzak köşeye oturup hızlıca kahvemi içip kalktım.
Sıra akşam yemeğine gelmişti. Acaba beni ne bekliyordu? Uzun uzadıya anlatmayacağım; bu sefer de üç aşağı beş yukarı durum aynıydı. Yanımızdakilerle konuşurken, etrafın bizi duyacağını unutuyoruz. Dinlenmek, huzur bulmak için gittiğimiz yerlerden, çoğu zaman stres yüklenip dönüyoruz.
Gürültü sorunu hep vardı toplumumuzda ve her zaman dikkatimi çekiyordu. Bunu hep düşünmüşümdür. Bu bazen bir kafeteryada, bazen otobüste, dolmuşta, bazen de apartmanda üst komşudan gelirdi. Ne zamana kadar devam eder, bilemiyorum.
Elbette bu bir ülke sorunu değil ama modern olamayan toplumların ortak sorunu bence. Saygısızlığın göstergesi saygı yoksa, sorgulanmalı.
Ne yapmalı? Yüksek sesle konuşmayın tabelası mı asmalı? Hastanelerdeki gibi sus işareti yapan resimler mi asmalı? Yoksa sırf etrafını rahatsız edenleri uyaran biri mi olmalı? Açıkcası bilemedim.
Saygı, sadece saygı, yine saygı diyorum.
Muazzez Toğrul
Genelde, gruplar halinde yapılan, bir noktadan diğer bir noktaya varmak amacıyla yapılan, hafif tempolu sportif yürüyüşlerdir.
Ciddi sağlık sorunu olmayan herkes katılabilir. Yanınıza su, yeterli yiyecek almanız ve rahat kıyafetler giymeniz yeterli. Benim bahsettiğim teknik etap içermeyen, ekipman gerektirmeyen türden yürüyüşler.
Doğa yürüyüşü yapanların sosyal medyada paylaştığı görseller görenleri özendiriyor. Artık gören hemen herkesin heves ettiği bir aktivite oldu.
Özellikle Pandemiden sonra, doğa ile iç içe olmak tabiri caizse, moda oldu. Parası olan bağ, bahçe, abartıp, tarla bile alar oldu. Yaşanan afetlerden sonra, müstakile olan ilgi arttı.
Parası olmayan ve gücü yetmeyenler, doğa yürüyüşlerine başlayarak bir nebze hevesini gidermiş oluyor.
Doğa yürüyüşü yapacağız diye, yol iz bilmediğiniz yerlere gidip kaybolmayın sakın!
Tehlikeli tırmanışlara falan da heves etmeyin!
Çok çeşitli kulüpler var; bunlardan kafanıza yatan biriyle yola çıkabilirsiniz. Daha ekonomik olmasını istiyorsanız bilen bir arkadaş, eş dost ne varsa, onlarla yola çıkın. Azıcık araştırın; yürüyeceğiz diye kıymetli zamanınızı boşa harcamayın.
Kat kat apartmanlarda, kutu gibi evlerde yaşayan modern çağın bireylerinin, kendini rahatlatmak adına bu gibi faaliyetlere katılması ihtiyaç oldu artık. İhtiyaç hissetmeyen de o gitmiş, bende gideyim moduyla hareket ediyor.
Eeee, ne yapsın Ayşe, Fatma , Aliler gitmiş o gitmesin mi? Neyi eksik el alemden?
Doğa, sadece bizimmiş gibi davranmayalım. Doğa, tüm canlıların ve doğadaki diğer canlıların yaşam alanlarına saygı duyalım.
Gittiğimiz yerlerde çöpümüzü ve izimizi bırakmayalım. Belki bir gün aynı yere tekrar gidersek , bulduğumuz gibi bırakalım.
Doğada olarak mevsimi de kaçırmamış oluyorsunuz. Her mevsimin ayrı bir güzelliği var. Çamura, toza, toprağa bulanarak soğuğu hissedin, eliniz ayağınız donsun, teniniz yansın sıcaktan.
Ailece ne yapsak diye düşünüp durmanıza gerek yok. Atın kendinizi doğaya. Çoluk çocuk koşup oynasın. Akşam evinize gelince misler gibi uyusun.
Yani demem o ki doğa yürüyüşü deyip geçmeyin; faydaları say say bitmez.
Siz siz olun sizden sonraki nesilleri de düşünün; gelecek nesillere bir doğa bırakın . Bırakın ki, onlarda keyfini çıkarabilsin.
Muazzez Toğrul
Kitap kulüpleri veya okuma kulüpleri, üyelerin düzenli aralıklarla buluşup, okudukları kitaplar hakkındaki düşüncelerini paylaştıkları sosyal, gönüllü etkinliklerdir. Kitap kulüpleri iki üç haftada bir, genellikle ayda bir toplanılarak devam ettirilmektedir.
Kitap kulüpleri İstanbul, Ankara, Bursa, İzmir gibi büyükşehirler başta olmak üzere hemen her ilde faaliyet gösteriyor. Aynı isimde bir kulübün, birkaç yerde faaliyet gösterdiği de oluyor. Kitapseverler birden fazla kulübe de katılım gösterebiliyor.
Kitap kulübü toplantıları pandemide online olarak yaygınlaştı. Günümüzde ise daha çok yüz yüze yapılmaktadır. Toplantılar genellikle aynı gün, aynı mekanda yapılıyor. Kitap kulüpleri kapalı grup, herkese açık grup, parasız grup, paralı grup (mekan ücretinden dolayı) şeklinde yapılıyor.
Kitap kulüplerinin bir lideri oluyor. Birden fazla da kulüp lideri olabiliyor. Okunacak kitapları liderler belirlediği gibi toplantılarda tartışılarak da belirlenebiliyor. Okunan kitaplar Türk veya Dünya edebiyatından seçiliyor. Hacimli olmayan, nitelikli kitaplar seçiliyor. Seçimler katılımcıların kültürüne göre değişiyor. Tek kitap seçilip, tüm katılımcılar onu okuyabiliyor. Bazen sadece yazar seçimi yapılıyor, eseri katılımcıya bırakılıyor. Toplantılara okunan kitabın yazarı, davet edilip söyleşi gibi düzenlendiği oluyor. Kulüpler faaliyetlerini katılımcıların tercihine, kültürüne göre belirliyor.
Okunacak kitaplar satın alınıp, kişisel kitaplık oluşturulabilir. Halk kütüphanelerine üyelik oluşturulup oralardan alınabilir. Kulüp toplantılarında okunan kitabın hoşuna giden, gitmeyen yönü, konusu, karakterleri, yazıldığı dönemi, yazarın hayatı, yazarın üslubu gibi bir çok konu konuşuluyor. Farklı fikirler ortaya konuyor.
Kitap kulüpleri sayesinde okunanlar zihinde kalıyor. Katılımcılarda bir disiplin oluşuyor. Farklı bakış açılarına sahip olunuyor. Toplantılarda ele alınan konular katılımcıların kişisel gelişimine yardımcı oluyor. Hayata dair bir farkındalık oluşuyor. Okuma alışkanlığını kazanma ve sürdürmede yararlı oluyor. Toplumun ilerlemesine katkı sunuyor. İnsanlar bir araya gelerek sosyalleşme ihtiyacını karşılamış oluyor. Yeni arkadaşlıklar yani dostluklar ediniliyor.
Bu etkinlikler bana Yunus Emre’nin çağrısını hatırlatıyor:
Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Bu dünya kimseye kalmaz.
Muazzez Toğrul
Kitap fuarları yılın belli zamanlarında, belli yerlerde ve belli süre kitap sergilemek, kitap tanıtmak ve kitap satışı yapmak amacıyla açılan bir çeşit büyük sergilerdir. Eskiden sadece büyük şehirlerde açılıyorken, günümüzde neredeyse Anadolu’nun her ilinde açılmaktadır. Tabi bu konuda yerel yöneticilerin çabaları yadsınamaz.
Bütün kitap fuarları çok kıymetli ama ben küçük illerdeki fuarları daha da önemsiyorum. Yerel yazarlar bu fuarlarda kendini halka tanıtma imkanı buluyor. Aynı zamanda tanınmış yazarlarımız da okuyucusuyla buluşuyor. Belli üne sahip yazarlar konuk olarak gelip, söyleşiler yaparak, imza günleri düzenleyerek okuyucusuyla buluşmuş oluyor. Okuyucular da severek okudukları kitapları, imzalatma mutluluğunu yaşıyor.
Yerel yazarlar demiştim belki de geleceğin büyük tanınmış yazarları ilk defa kendilerini, eserlerini fuarlar sayesinde tanıtmış, yazdıklarını sergilemiş oluyorlar. Belki de sonradan üne kavuşacak kıymetli eserler kaleme alıyorlar. Edebiyat tarihine baktığımız zaman sonradan üne kavuşmuş çok yazar ve eseri vardır.
Franz Kafka’nın Dönüşüm’ü, Emily Dickinson’un şiirleri, Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sı, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ı sonradan üne kavuşmuştur. Kim bilir fuarlarda boy gösteren kaç yazar ve eseri sonradan üne kavuşacaktır?
Günümüzde eser kaleme alan yazarlar toplumun nabzını çok iyi tutabiliyor. İçinde bulunduğumuz çağı anlamak istiyorsak güncel olanı takip etmek daha isabetli olacaktır. Ve hatta bu fuarlarda karşınıza çıkacak eserleri alıp okumak.
Kitap fuarlarında kitaplarla birlikte, kitap ayraçları, çeşitli rozetler, rengarenk kalemler, anahtarlıklar, çeşitli yaş gruplarına göre oyuncaklar ve hatta yöresel ürünlerde sergileniyor. Özellikle çocuklara yönelik bu ürünler kitap fuarına tezat gibi duruyor. Duruyor ama ziyaretçi artışında da önemli bir faktör elbette. Fuarı aileleriyle ziyarete gelen minikler bunları alırken elbette kitaplara da rağbet gösteriyor. Çocuk kitaplarında bir alana bir hediye kampanyaları, kitap satışlarını artırıyor.
Okullardan gelen öğrenciler, aileleriyle fuara gelen çocuklar ve gençler kendi seçtikleri kitaplardan evlerinde kendi kitaplıklarını oluşturabilir. Seçtikleri kitabı bir de yazarına imzalatırlarsa, güzel bir anı olur. Kitap fuarları okuma alışkanlığına katkı sunmuş da oluyor. Bizler bu fuarları ziyaret edelim. Kitaplarla olalım, iyi gelecektir. Kitaplar şifadır.
Muazzez Toğrul
ibrala.com