15 Kasım 2024 Cuma
Kitap kulüpleri veya okuma kulüpleri, üyelerin düzenli aralıklarla buluşup, okudukları kitaplar hakkındaki düşüncelerini paylaştıkları sosyal, gönüllü etkinliklerdir. Kitap kulüpleri iki üç haftada bir, genellikle ayda bir toplanılarak devam ettirilmektedir.
Kitap kulüpleri İstanbul, Ankara, Bursa, İzmir gibi büyükşehirler başta olmak üzere hemen her ilde faaliyet gösteriyor. Aynı isimde bir kulübün, birkaç yerde faaliyet gösterdiği de oluyor. Kitapseverler birden fazla kulübe de katılım gösterebiliyor.
Kitap kulübü toplantıları pandemide online olarak yaygınlaştı. Günümüzde ise daha çok yüz yüze yapılmaktadır. Toplantılar genellikle aynı gün, aynı mekanda yapılıyor. Kitap kulüpleri kapalı grup, herkese açık grup, parasız grup, paralı grup (mekan ücretinden dolayı) şeklinde yapılıyor.
Kitap kulüplerinin bir lideri oluyor. Birden fazla da kulüp lideri olabiliyor. Okunacak kitapları liderler belirlediği gibi toplantılarda tartışılarak da belirlenebiliyor. Okunan kitaplar Türk veya Dünya edebiyatından seçiliyor. Hacimli olmayan, nitelikli kitaplar seçiliyor. Seçimler katılımcıların kültürüne göre değişiyor. Tek kitap seçilip, tüm katılımcılar onu okuyabiliyor. Bazen sadece yazar seçimi yapılıyor, eseri katılımcıya bırakılıyor. Toplantılara okunan kitabın yazarı, davet edilip söyleşi gibi düzenlendiği oluyor. Kulüpler faaliyetlerini katılımcıların tercihine, kültürüne göre belirliyor.
Okunacak kitaplar satın alınıp, kişisel kitaplık oluşturulabilir. Halk kütüphanelerine üyelik oluşturulup oralardan alınabilir. Kulüp toplantılarında okunan kitabın hoşuna giden, gitmeyen yönü, konusu, karakterleri, yazıldığı dönemi, yazarın hayatı, yazarın üslubu gibi bir çok konu konuşuluyor. Farklı fikirler ortaya konuyor.
Kitap kulüpleri sayesinde okunanlar zihinde kalıyor. Katılımcılarda bir disiplin oluşuyor. Farklı bakış açılarına sahip olunuyor. Toplantılarda ele alınan konular katılımcıların kişisel gelişimine yardımcı oluyor. Hayata dair bir farkındalık oluşuyor. Okuma alışkanlığını kazanma ve sürdürmede yararlı oluyor. Toplumun ilerlemesine katkı sunuyor. İnsanlar bir araya gelerek sosyalleşme ihtiyacını karşılamış oluyor. Yeni arkadaşlıklar yani dostluklar ediniliyor.
Bu etkinlikler bana Yunus Emre’nin çağrısını hatırlatıyor:
Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Bu dünya kimseye kalmaz.
Muazzez Toğrul
Kitap fuarları yılın belli zamanlarında, belli yerlerde ve belli süre kitap sergilemek, kitap tanıtmak ve kitap satışı yapmak amacıyla açılan bir çeşit büyük sergilerdir. Eskiden sadece büyük şehirlerde açılıyorken, günümüzde neredeyse Anadolu’nun her ilinde açılmaktadır. Tabi bu konuda yerel yöneticilerin çabaları yadsınamaz.
Bütün kitap fuarları çok kıymetli ama ben küçük illerdeki fuarları daha da önemsiyorum. Yerel yazarlar bu fuarlarda kendini halka tanıtma imkanı buluyor. Aynı zamanda tanınmış yazarlarımız da okuyucusuyla buluşuyor. Belli üne sahip yazarlar konuk olarak gelip, söyleşiler yaparak, imza günleri düzenleyerek okuyucusuyla buluşmuş oluyor. Okuyucular da severek okudukları kitapları, imzalatma mutluluğunu yaşıyor.
Yerel yazarlar demiştim belki de geleceğin büyük tanınmış yazarları ilk defa kendilerini, eserlerini fuarlar sayesinde tanıtmış, yazdıklarını sergilemiş oluyorlar. Belki de sonradan üne kavuşacak kıymetli eserler kaleme alıyorlar. Edebiyat tarihine baktığımız zaman sonradan üne kavuşmuş çok yazar ve eseri vardır.
Franz Kafka’nın Dönüşüm’ü, Emily Dickinson’un şiirleri, Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sı, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ı sonradan üne kavuşmuştur. Kim bilir fuarlarda boy gösteren kaç yazar ve eseri sonradan üne kavuşacaktır?
Günümüzde eser kaleme alan yazarlar toplumun nabzını çok iyi tutabiliyor. İçinde bulunduğumuz çağı anlamak istiyorsak güncel olanı takip etmek daha isabetli olacaktır. Ve hatta bu fuarlarda karşınıza çıkacak eserleri alıp okumak.
Kitap fuarlarında kitaplarla birlikte, kitap ayraçları, çeşitli rozetler, rengarenk kalemler, anahtarlıklar, çeşitli yaş gruplarına göre oyuncaklar ve hatta yöresel ürünlerde sergileniyor. Özellikle çocuklara yönelik bu ürünler kitap fuarına tezat gibi duruyor. Duruyor ama ziyaretçi artışında da önemli bir faktör elbette. Fuarı aileleriyle ziyarete gelen minikler bunları alırken elbette kitaplara da rağbet gösteriyor. Çocuk kitaplarında bir alana bir hediye kampanyaları, kitap satışlarını artırıyor.
Okullardan gelen öğrenciler, aileleriyle fuara gelen çocuklar ve gençler kendi seçtikleri kitaplardan evlerinde kendi kitaplıklarını oluşturabilir. Seçtikleri kitabı bir de yazarına imzalatırlarsa, güzel bir anı olur. Kitap fuarları okuma alışkanlığına katkı sunmuş da oluyor. Bizler bu fuarları ziyaret edelim. Kitaplarla olalım, iyi gelecektir. Kitaplar şifadır.
Muazzez Toğrul
ibrala.com
Ülkemde kadın olmak başlıklı yazımda, kadın sözcüğünün tanımını vermiştim. Başka dillerde kadın sözcüğünün tanımını da merak ettim. İngilizce de kadın sözcüğünün karşılığı “ woman” anlamı ise yetişkin kadın, dişi insan demek. Fransızca “female” dişi , dişil, kadın demek .
Gelenekçi toplumlardan Japoncaya baktım “josei” dişi anlamına geliyor ve kadınlar için kullanılıyor. Kadın yazılışı farklı olsa da anlamı bakımından evrenseldir. Bütün dünyada anlamının ortak olduğunu gördüm.
Tekrar kendi kültürümüze dönecek olursak, ilk akla gelen sözlü kültürdür. Sözlü kültür ürünleri: Atasözleri, deyimler, fıkralar, hikayeler, masallar, bilmeceler, efsaneler, maniler, türküler, destanlar ve manzum örneklerdir. Sözlü kültür ürünleri geçmişten günümüze , nesilden nesile aktarıldığı için bilgi kaynağıdır.
Sözlü kültür örneklerimizden günlük hayatta çok kullanıldığı ve herkes tarafından anlaşıldığı için atasözlerimizden söz etmek istiyorum. Örneklere bir bakalım. Kadın kocasını isterse vezir, isterse rezil eder. Kadın şamdanı altın olsa mumu dikecek erkektir. Kadın yüzünden gülen ömründe bir kere güler.
Kadının fendi erkeği yendi. Keseye kadın eli girerse bereket gider. Kırk yılda bir kadının sözü dinlenmelidir. Bu örneklerde kadın erkek eşitsizliği, ayrımcılık gün gibi ortada.
Kadın konulu daha eşitlikçi, kadını değerli kılan örneklere bakalım. Kadının kalbi merhamet kaynağıdır. Kadın erkeğin eşi evin güneşidir. Sini tıkırtısı, para şıkırtısı, kadın fıkırtısı kalbe ferahlık verir. Evi ev eden kadındır. İyi kadının kocası cüppesinden bellidir. Kadının fendi erkeği yendi.
Atasözlerimiz konuları bakımından çok çeşitlilik gösteriyor. Ben toplumsal açıdan baktım. Aile konulu olanları inceledim ve bu yazımda bu örneklere yer verdim. Toplumun bekası ve mutluluğu ne sadece kadına ne de sadece erkeğe bağlı. Sağlıklı bir nesil için her iki cins eşit olmalı birlikte çabalamalı. Atasözlerimizden benim çıkarımlarım bunlar.
Muazzez Toğrul
ibrala.com
İş, kişinin yaptığı mesleğidir. Bunun karşılığında da hayatını devam ettirebilmek için aldığı maaşı vardır.
Kişi işini yaparken sevdiği için yapabilir. İşi olduğu için yapabilir. Başka yapacak bir işi olmadığı için yapabilir. Maaş aldığı için yapabilir. Aç kalmamak için yapabilir… Bu liste uzar gider.
İşim icabı çalışanlarım var. Yıllardır bu işi yapıyorlar. Yemek yapmak, çay yapmak, bulaşık yıkamak, süpürmek, silmek gibi sadece fiziksel güç gerektiren işler. Sadece fiziksel güç diyorum çünkü bazı işler var ki hem fiziksel hem bilgi gücü istiyor . Bir doktor ameliyat yaparken hem saatlerce ayakta kalıp hem de hastasının hayatını riske atmamak için pür dikkat kesiliyor.
Haftosunu zorunlu olmadığım halde çalışanlarımı ziyaret ettim. Başta eğitimli dediğim grup olmak üzere hemen hepsi gayriciddi bir vaziyetteydi. Sorumlu kişi yasak olduğu halde misafir getirmiş. Aşçı mutfağı açık bırakmış, kendisi ortada yok. Açıkta kalmış, etrafında sinekler uçuşan yiyecekleri hiç söylemiyorum bile. Bu söylediklerimi yapanların içinde üniversite mezunu da var, ilkokul mezunu da. Maalesef bizim ülkemizde eğitimlisi de eğitimsizi de aynı.
Yurt dışına çıktığım zaman gözlemlediğim, insanlar ciddiyetle işini yapıyor. Farkı havalimanında görüyorsun. Bizim ülkemizde havalimanında çalışanlar ya yerinde yok ya sigara içmeye gitmiş ya da sakız çiğniyor. Yurt dışında sadece işine odaklanmış, işini ciddiyetle yapan insanlar vardı.
Elbette bu yazdıklarım işini layıkıyla yapanları kapsamıyor. Benim takıldığım koca koca insanlar karşılığında para aldıkları halde neden bu kadar isteksizler işini yaparken. Sürekli bir mızırdanma, şikayet, oflama poflama… Sanki karşılıksız zoraki iş yapıyorlarmış gibi hep bir savsaklama hep bir şikayet.
Belki bizim gibi dünyanın başka ülkelerinde de yaşanıyordur bu durum. Ben bunu eğitimsizlik, geri kalmışlıkla açıklıyorum kendimce. Tabi bir de yaptırım olmamasına bağlıyorum. Çalışanlarımız işini aksattığında ceza sistemi devreye girmiyor. Herhangi bir yaptırım uyguladığımızda da adamın varsa bir şekilde yırtıyorsun. Evet bu böyle doğruya doğru.
Muazzez Togrul