casibom jojobet giriş jojobet Casibom holiganbet giriş casibom giriş Casibom casibom casibom giriş CASİBOM holiganbet Casibom Giriş casibom casibom güncel giriş casibom güncel Casibom Casibom holiganbet holiganbet casibom güncel giriş
h Dolar 34,4941 % 0.09
h Euro 36,4115 % 0.09
h Çeyrek Altın 5.049,00 %0,16
h BIST100 9.264,47 %2,58
a İmsak Vakti 02:00
Karaman 10°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
KARAMAN HABER
KARAMAN HABER
Tevfik DEMİR

Tevfik DEMİR

07 Şubat 2020 Cuma

Çocukluğumdaki İbrala 7

Çocukluğumdaki İbrala 7
0

BEĞENDİM

ABONE OL

yesildere_4_20091214_1128738451
Camiler ve Din Adamlarımız.:
Köyün muhtelif semtlerindeki beş adet camilerinde, her gün dolup taşan cemaati ile, namaz kılınırdı. Dini bayramlarda ise, bayram namazı; biri aşağı Kilise Camisi, diğeri de Kale Camisi olmak üzere, iki yerde bütün köyün erkeklerinin iştiraki ile kılınırdı.
Ben ve benim gibiler, herhalde köyü yukardan seyretmek için olacağız ki, Kale Camisine giderdik. Çok erken gelip, sabah namazını da burada kılanlara, imam bayram namaz vaktine kadar vaaz verirken, biz çocuklar da; kaleden köyün dört tarafını ve çevremizdeki dağları seyrederdik. O yıllar kalenin kuzey tarafı tamamen mezarlıktı.
Bayram namazından sonra mahallede; birkaç yerde yalnız erkeklerin iştirak ettiği evlerden gelen yemekler yenirdi. Biz çocukların sofrasına konulan; en son pişmaniye tabağı olurdu ki, bunu ancak gözü açlar ve o güne kadarki tecrübeliler yiyebilirdi. Çünkü tabak ortaya konulur konulmaz, hemen hücum başlar, iki üç saniye içinde, kapanın elinde kalırdı.
Artık guruplar halinde; Ramazan Bayramı ise şeker toplamaya, Kurban Bayramı ise et yiyeceğimizi umduğumuz evlere giderdik. Ramazan günlerinde; akşam namazına gidenler, Müezzin Topal Osman Dayının ezenlikten; “Tanrı uludur”, “Tanrı uludur” sesi ile, oraya gelenlerin, çokça yanlarında getirdikleri peynir sıkmasının, yarısını olmayana verir, birer lokmada yedikten sonra, namaz için camiye girilirdi. Yatsı Namazından hemen sonra da, Teravih Namazı kılınırdı.
Bizim Aşağı Cami de dediğimiz, Kilise Camisinin; 1645 yılında, Hacı Ali adında biri tarafından kiliseden camiye çevrildiğini, bir tarihi kitaptan okumuştum. Yukarı Cami dediğimiz Şabaniye Camisi ise; bugünkü belediye binasının olduğu yerde, hemen batı tarafından, altı kahve, üzeri de halkevi ve muhtar odası olup, ahşap merdivenle çıkılan binaya, bitişikti. Caminin kapısı doğu tarafta olup, onun karşısında da, Yukarı Çeşme dediğimiz çeşme vardı ki, cami bugün daha doğuya, Kakilli Dayının varisleri tarafından hibe edilen arsaya, taşınmıştır.
Eski yıllarda bu caminin güney tarafındaki küçücük bahçesinde mezarlar vardı ki, bu mezarların başka yere nakli sırasında, yıllar önce ölen birinin hala çürümediği, kefeni ile birlikte nakledildiği söylenirdi. Çok küçükken, o caminin hemen yanından, Aşağı Çeşmeye doğru yol üzerinde; baraka halinde dükkânları, bu dükkânlarda ayakkabı tamiri yapan kişileri, hatırlıyorum.
Bilindiği gibi köyümüz çok eski tarihlerden beri bir yerleşim yeridir, Oradaki sabit noktalardan biri de, Kalesi olup, adeta oranın bekçisi gibidir. Uzun yıllar önce okuduğum İbrahim Hakkı Konyalı’nın bir eserinde; Kaledeki kuyudan bahsederken, köyün düşmanlar tarafından kuşatılması sırasında, köy halkı, kıymetli varlıklarını, bu kuyunun sorumlusuna teslim eder, tehlike geçtiğinde ise, geri alırlarmış.
Bir zamanlarda, buradaki caminin taban tahtalarının değiştirilmesi sırasında, tahtaların altındaki toprağın ıslak ve yağlı olduğunu, bunun da, buraya zorla toplanan insanların, toptan yakıldığı anlamını taşıdığını yazmıştı.
O yıllarda tanıdığım din adamlarımızdan, Mısırda okuyup dönen ve Karamanda uzun yıllar Yunus Emre Camisinde hatip ve imam, Ramazan aylarında da, yine Karaman’daki Araboğlu Camisinde hatim ile teravih namazı kıldıran, bazen de, köye gelerek, oda ve camilerde verdiği vaazlarını dinlediğim, eşimin de amcası Müderris İsmail Uysal, Hoca ve İmam Hanefi Turhan, Mehmet Bağlan (Muhacir Hoca), Ali Ünal, Ali Özkan, İbrahim Uysal, Adil Özsoy, Şaban Hafızı ve Osman Harmankaya gibi, köye damgasını vurmuş, din adamlarımızı hatırlıyorum.
Bunların içinde karizmatik tavır ve yaşantısı ile meşhur Müezzin Topal Osman Dayımı da hiç unutmadım..
Hiç bir art düşünceleri olmadığı gibi, tertemiz duygularla, çoğu kez, maaşları da olmayan, yalnız Allahın emrettiği gibi, İslami yaşantımızda, bizlere yol gösteren, düğünlerimizde olduğu gibi, cenazelerimizde de, hemen yanımızda, bizlerin sevinç ve acılarımızı paylaşan, o günkü nur yüzlü, din adamlarımızı, minnet ve şükranla anarken Allahın en makbul dua ve selamları, onların olsun. diyorum.
Şu anda da imam ve din adamlarımız var. Ayni zamanda maaşları da eskilere göre, küçümsenmeyecek kadar yeterli sayılır. Görevlerini Allahın emrettiği gibi yapıyorlarsa, aldıkları maaşları da helali hoş olsun. Ancak duyuyor ve görüyoruz ki, bazı din görevlileri, bulundukları mevkiye hiç yakışmayan biçimde, sanki bir partinin militanı gibi hareket etmektedirler ki, onların bu hareketi hiç hoş değil. Aldıkları maaşlarını, o partiler değil, bu milletin verdiği vergilerden alıyorlar. Bu gibiler; bir kere daha düşünüp, hiçbir ayırım yapmadan, Allahın emrettiği yönde, icraatlarını sürdürerek, vicdanlarını rahatlatsınlar..

Gazilerimiz:
Hatırladığım kadarı ile, Balkan Harbi Gazilerinden Kadir Çavuşu, Hasan Demir (Boduk Hasan), Çanakkale Savaşında bir bacağını kaybetmiş Musa Yılmaz (Topal Musa), Mustafa Karabulut (Battal Mustafa), Halil Ünüvar’ı, Mısır Kanal Savaşında İngilizlere karşı savaşırken, iki gözünü de kaybetmiş, Kör Ali Dayı ve, taa Yemenden kaçarak sağ salim yurda dönen ve İstiklal Harbine de bizzat katılan İsmail Dağ gibi büyüklerimi, sağlıklarında bizzat görmek nasip oldu. Ki onlar köyümüze ve bizlere gurur ve onur getiren insanlarımızdılar. Cennet mekânları olsun.
Yakınım olduğundan Hasan DEMİR (Boduk Hasan) Amcamın, Balkan Savaşında topuğundan başlayıp, vücudundaki büzük büzük olmuş, diğer kurşun yarası izlerini bilirim. Balkan Savaşında ismini de söylediği, ancak şu anda hatırlayamadığım, köyümüzden biri ile, Bulgarlarla yaptıkları bir süngü harbini anlatırken, ayni birlikte olan bir köylüsünün yardımı ile, karşısına çıkan dev yapılı bir Bulgari nasıl öldürdüklerini anlatırdı.
Ancak kendilerine yardım gelmediğinden, köylüsü dâhil, bölüklerinin tamamının şehit olduğunu, kendisinin de, ayağındaki yaradan kan kaybı ile bayıldığından, ölü sanılarak, sağ kaldığını anlatırdı.
Yaralı ve yürüyemediği için, hastanede bırakıldığını, bu sebeple de, hem düşüşünde ve hem de kurtuluşunda, Edirne’nin içinde olduğunu, Bulgarların şehirde kalmış Müslüman halka yaptığı mezalimi, Selimiye Camisinin, katırların ahırı haline getirildiğini, acı acı anladıktan sonra da, geniş bir göğüs geçirerek, “Toprağına kan eksen, can biten, yetmişiki mahalleli güzelim Selaniği bile, şo kötü Yunana bırakıp geldik, oğlum” diye dertlenirdi.
Ben yüzünü hiç göremediğim Çanakkale Şehidi Dedem Durmuş Ali ile birlikte, o köyden savaşlarda şehit ve gazi olmuş tüm büyüklerime, Allahtan rahmet dilerim.
Bir tarih yazarı; “Takvim yaprakları ebedi kanunu ile durmadan düşüyor. Arkalarında anılmaya değer hikmetlere sahip ne bahtiyar kişilerdir ki, tarihte ve milli vicdanlarda yerleri vardır” der. Bir diğeri de; “Güzel insanlar geldiler, Neler yaptılar neler. Sonunda da güzel atlara binip gittiler” der. Bu güzel sözleri her hatırladığımda, ben; köyümdeki o eski saf tertemiz din adamlarımız ile, yine köyümüzde bizzat gördüğüm gazilerimizi, görmediğim şehitlerimizi düşünürüm…

Ören yerlerimiz:
Bildiğim kadarı ile; Demirci, Denircik, Mendik, Tekke, Kınık, Kızılcakuyu, Enece ve Çayırkuyu, ören yerleri olup, uzun yıllar süren kuraklık veya başka sebeplerle, başta İbrala, sonra da Karaman’a göçmüş bizlerin, eski atalarının yurtları olup, buralarda gördüğümüz mezarlıkların büyüklüğü, kocaman bir şehrin mezarlıklarına bile denktir.
Şu anda bile, bu ören yerlerinin çoğunu, yayla olarak, hayvanlarımızı otlatarak veya oralardaki tarlaların ekilip biçilmesi suretiyle kullanıyoruz ki, buralarda gezerken, bilhassa bahar aylarından başlayıp, bütün yaz boyu, kekik ve yavşan kokularını duyar ve hatta, bu kokuların, hayvanlarımızın ürünlerine bile nüfus ettiğini tadından anlarız. Oralardaki kuyularımız, halâ kullanılarak, gerek insanların ve gerekse hayvanların ulaşabildikleri, en önemli su kaynaklarımızdır.
Köydeki mezarlıkları aşağı yukarı hepimiz biliyoruz. Bir de yakın tarihimizde İbrala’da yaşayan Yahudiler ve Rumlar, yani gayrimüslimler varmış ki, bunlara ait anıları, büyüklerimden öğrendiğim kadarı ile; giderken bıraktıkları ev ve dükkânları da biliyoruz. Bunların mezarlıklarının da, Yahudilere ait olanların köyün yukarısındaki mezarlık yakınında, Rumlar ait olanın da, Döşemeye giderken, karşı değirmene doğru ve Guzark denilen, arkın üst taraflarında olduğunu işitmiştim.
Ben inanıyorum ki, köyümüz halkının çoğunluğu, bu ören yerlerden, köye göçen atalarımızdır Oralarda ekin ekip, harman kaldırırken veya hayvanlarımızı otlatırken, hala ayakta olan kabristanlarda yatanların, atalarımız olduğunu hiç düşündük mü?
Köye tek başıma gittiğimde; girişteki elektrik trafo binasının önünde, arabamdan iner, binanın güneş görmeyen kuzey yönündeki duvarın dibinde yere oturur, tam karşımda olan, artık kabirleri kaybolmuş, Garipler Mezarlığı da denilen ve bizlerin bir dedenin mezarı olarak bildiğimiz mezarlığa yönümü dönerek, beraberimde getirdiğim bir cüz’den, Yasin Süresini okur, sonra da bütün bildiğim duaları sıralar, sevabını sağımdaki ve solumdaki ve tabii ki tek mezarlı Garipler Mezarlığında yatanların tamamının ruhuna gönderdikten sonra, bu defa da, Aşağı Değirmenin üzerindeki, biri erkek, diğeri de kadın atalarımın yattığı mezarların başında, ayni dualarımı yaptıktan sonra, Köye giriyorum.
Kellecilerden Ömer Güler ile Konya’da komşuyuz. O’nun ifadesine göre; Garipler Mezarlığında, bizim dede dediğimiz şahsın, yine Kellecilerden Avukat Ömer Karayumak’ın yaptırdığı araştırmalardan; İstanbul’dan gelmiş, ataları olduğunu öğrendiklerini anlatır.
Hani hatıralara veda ederken son bir kez dönüp bakmak insanı deli eden isyankar bir çığlığa benzer derler ya. Olsun, ömrümün son basamaklarına gelmiş biri olarak, tek isteğim; yaz günlerinde, bir veya iki gün süreyle, benim gibi oraları çok özleyen ve merakı olan birkaç kişi ile birlikte, bir traktörün römorkuna serilmiş bir kilim üzerinde, yukarıda saydığım veya şu anda aklıma gelmeyen, köyün bütün arazilerini tek tek gezip, oralardaki anıları da dile getirerek, belirli yerlerdeki subaşında oturup, getirdiğimiz nevaleleri de yiyerek, dolaşmayı çok arzu ediyorum.
İnşallah benim gibi meraklı ve hevesliler çıkar

Devam edecek
Tevfik DEMİR
Konya da ki Yeşildereli