07 Şubat 2020 Cuma
Babamın çok sevdiği bir dayısı vardı. O yıllardaki lakabı ile Pekmezci Hasan, normal adı ile Hasan Kınık.
Yaş itibari ile babamdan çok yaşlı olan Hasan dayım, kendisine ara sıra takılarak canını sıksa da, babamı çok sever, gideceği yerlere çokça onunla birlikte gider, gelirlerdi.
Babam hiç hissettirmeden yavaşça dayısının çok kızacağını bildiği bir mevzuyu ortaya atar, O’nun dobra dobra hiç kimseden çekinmeden ağzına geldiği gibi konuşmasından zevk alır, ona hissettirmeden de kıkır kıkır gülerdi.
Karşıyaka’daki bahçemizle de komşu olduğumuz Hasan dayım müthiş bir kahve tiryakisidir de. Boz eşeğinin heybesinin içindeki özel torbasında muhakkak kahve takımını da beraber götürürdü.
Babam Karaman’a sık gittiğinden Hasan dayımın siparişi kahve için.”Dayı kahveyi unutmuşum” diye takılır, Hasan dayım ciddi bir tavırla “Mustafa beni delirtme, ver şu kahvemi” der kahvesini aldıktan sonrada gelen taze kahveden bir an önce tatmak için çabucak evine dönerdi.
O yıllardaki yokluklar arasında kahvenin bazen bulunamamasından dayımın sinir krizleri bile geçirdiğini işitmiştim.
Rahmetli babam öz amcası Boduk Hasan, Hasan Demir amcamdan çok fazla bu dayı dediği çok yakın akrabamızı sever, dilinden de düşürmezdi. Bu Rahmetli dayısı ile aralarında geçen olayları anlatırken, bazen acı acı güldüğünü, bazen de duygulanıp sesinin titrediğini ve bizlere hissettirmeden içinden ağladığını hatırlarım. İşte yine o eski yıllarda bir kış günü bir teravih namazından sonraki olayı da söyle anlatmıştı.
‘Aşağı camide kıldığımız teravih namazından çıkmış, karşı yolda birkaç arkadaşla o günlerde köyde olan bir olayın münekaşaşını yapıyorduk.
O yıllar caminin merdivenleri nerelerden getirilip konulduğunu bilmediğim kilise veya camilerdeki mermer sütun direklerinin yatırılarak merdiven basmağı şeklinde konulmuş olmasından, bilhassa ihtiyar kimselere göre biraz da yüksekçeydi.. Bu yüzden diğer ihtiyarlar gibi, Hasan dayım da o merdivenlerden zorlanarak çıkmış ve yolda münakaşa eden bizleri de görmüştü.
Münakaşa edenlerin içindeki ben, Hasan dayımın zorla o merdivenlerden çıkışını gördüğümden ona doğru yaklaştığımda, Hasan dayım hala oradaki topluluğu göstererek “Mustafa bu adamlar niye böyle coğuldaşıp dururlar (Yüksek sesle kendi aralarında münakaşa) dedi…
Ben yine dayımı şöyle dobra dobra konuşturup gülmek için, oradaki münakaşa ile hiç ilgisi olmayan durumu şöyle izah ettim..
“Dayı, hoca teravih namazını yanlış kıldırmışta. Namazı tekrar kılacakmışız, onun münakaşasını yapıyorlar” der demez dayım kızgın ve yüksek bir sesle “Hocanın kibiri bok yemezmi? Başka şeyler düşüneceğine kıldırdığı namazı düşünüp doğru kıldırsaydı. Ben bu halimle tekrar otuz üç rekât bir namaz daha kılamam” diyerek ve elindeki bastonunu sağa sola sallayarak, elinden geldiğince hızlı hızlı evine yönelirken hala o kendine has küfürleri ile hocaya veryansın ediyordu” diye anlatmıştı.
Hasan dayımın vefatından sonra, yaş farkı olsa da yine babamın en yakın arkadaşı onun oğlu Mehmet Kınık dayım olmuştu. Yani babamın dayı dediği bu insanın sevgisi oğluna geçmiş, babanın en güvendiği ve sevdiği kimse Mehmet Kınık olmuştu.
Mehmet Kınık ta köyde sayılan ve sevilen kimselerdendi. İlkokulu bile dışardan bitiren bu lafı dinlenen ve aydın kişi benim de çok sevdiğim kişiler arasındayken O’nu da kaybettiğimiz için Konya’da Musalla Kabristanına defnettik.
Allah onlardan Rahmetini esirgemesin.
Tevfik Demir
Konya’daki Yeşildereli.