07 Şubat 2020 Cuma
Karaman Ziraat Bankasında ki görevlerim arasında, on yıla yakın zamanı Zirai Kredilerin başında şef olarak geçirdim.
Karaman, o yıllarda Afyonkarahisar ile birlikte Konya Et Balık Kurumu ve özel kuruluşlara umumiyetle büyük baş besi hayvanı gönderen bölgelerin başındaydı.
O yıllarda sırf Urgan boğazı denilen yerde iki yüzden fazla ahır ve ağıldan başka, adını hatırlayamadığım başka bir semte, şehrin dış mahalleleri ile bahçelerde çok sayıda ki ahır ve ağıllar içinde binlerce büyük ve küçükbaş hayvan besiciliği yapılırdı.
Başta Yörükler ile şehirden de bazı kimseler misal olarak rahmetliler Kurmay Albay Hayati Çağlayan, Dr. Mehmet Armutlu, Abdullah Özcihan ile kardeşi, Muhacir Kemal ve kardeşi ve şimdi isimlerini hatırlayamadığım çok sayıda kişilerde başka işleri ile birlikte besicilikle de uğraşır, o günlerde besicilikten iyi para kazanırlardı. Yörükler zaten bu işi meslek edindiklerinden tek işleri de besicilikti.
Bankada besicilikten sonra diğer krediler arasında Donatma kredisi, Amerika tarafından karşılanan düşük faizli kredilerden, üçüncü hayvancılık ile toprak su kredisi de o günlerde çokça kullandırdığımız krediler arasındaydı.
Şimdi hatırlıyorum da; Genel Müdürlüğe yılsonunda gönderdiğimiz raporlarda o günlerde bankaya bağlı Tarım kredi kooperatifleri ile birlikte donatma kredisinden verdiğimiz çeşitli markada traktör sayısı bir yıl içinde yüzlerin çok üzerinde olup bunların ekipmanlarını da yine verdiğimiz kredilerle çiftçiye intikal ettiriyorduk.
Karaman’a bağlı birçok köyde olduğu gibi, o günlerde bu traktörler susuz olduğu için fazla ömürlü olmaz söylentilerine rağmen, köyüm Yeşildere’de hala o günlerde verdiğimiz Same markalı traktörlerin dolaştığını görüyorum.
Üçüncü hayvancılık kredisi ile Karaman’ın içinde ve köylerinde bir hayli, Yeşil derenin, Kayaönü ve Denircik mahallelerinde birkaç kişiye beşer onar adet ithal süt ineği vermiş o kadar söylememe rağmen köyden başka talep eden olmamıştı.
Yazımın esas mevzusu olan Toprak Su Kredisine gelince;
Bu kredinin maksadı, toprağı olmayan ve az topraklı çiftçiyi uzun vade ve çok az faizle toprak sahibi yapma, kıraç arazilerde derin kuyu açarak sulu ziraata geçip verimi birkaç misline çıkarmaktı.
Bu kredi ile ilk olarak şu anda ismini Eğilmez diye hatırladığım köyde ve civar köylerde düzinelerce derin kuyu açtırmıştık. Verimi birkaç katına çıkan bu arazilerden alınan ürünlerin bedeli ile çoğu çitçilerin uzun taksit yıllarını beklemeden ikinci yılda borçlarının tamamını ödediklerini bilirim.
Kendi köyümde de böyle susuz kıraç tarlalar çoktu. Hele o yıllar kuraklık sebebiyle Tekke ve civarındaki kuyuların sularının çok azaldığını, Belediyenin oralardaki hayvan sahiplerinin talebi ile tankerle su taşındığını da duyuyordum.
Orada en susuz yerin Ovacık olduğunu söylerlerdi. Oraya günlük giden arazi sahiplerinin içmek üzere sularını da yanında götürdüklerini söylerlerdi.
Diğer köylerde bu kuyuları aştırırken hep oraları düşünür, yanıma başka krediler için gelen köylülerime bu hususu açar, teferruatı ile anlatır, diğer köylerdeki açılan kuyular sayesinde alınan kat kat mahsulü izah etmeme rağmen bizim oralardan bu iş için hiş hevesli çıkmıyordu.
Yine yanıma gelen birine bu mevzuyu açtığımda, Ovacık’ta Vahit Özırmak’a ait bir arazinin olduğunu öğrendim. Vahit emekli bir polis olup ta eskiden beri arkadaşımdı. Ona haber göndererek yanıma uğramasını tembihledim.
Birkaç gün sonra yanıma gelen arkadaşım Vahit’e önce Ovacıktaki tarlasının yüz ölçümünü sorduğumda Vahit tarlasının 75 dekar olduğunu söyledi. Bu miktar yapılacak derin kuyu için ideal bir miktar olduğundan arkadaşıma bu kredi hakkında uzun uzun izahta bulundum.
Vahit bana inanıyordu ama kendince bazı tereddütleri de vardı. Aklımda kaldığına göre kendisine bu hususta yardım edecek bir yakını yoktu veya güvenemiyordu. Sonra kuyu açıldığında derin kuyu pompasını çalıştıracak motor gerekliydi.
Vahit ben bir düşüneyim diyerek yanımdan ayrılmış ve tekrar haber gönderdiğimde de bana uğramadığından bu işe yanaşmayacağını anlamıştım. Onun o günlerdeki durumunu gayet iyi biliyordum. O gün yanıma geldiğinde 75 dekarlık tapusunu zaten bana bırakmıştı.
Bütün mesuliyeti üzerime alarak Vahit arkadaşın adı ile bankaya bir dilekçe yazıp, toprak su kredisi ile arazisinde bir derin kuyu yaptırmak istediğine dair dilekçe yazıp kayda geçirttim. Her gün yanıma uğrayan toprak su mühendislerine en kıza zamanda projesinin yapılarak bankaya gönderilmesini rica ettim.
Mühendisler projeyi en kısa sürede yapmışlar ve anılan tarlada kuyuyu açmaya başlamışlardı bile. Çok heyecanlıydım. Ya su çıkmazsa, korkusu yaşarken birkaç gün sonra suyun çıktığını ve hem de 100 metrenin altındaki bir taş blok’un altından çıktığı için suyunun devamlı ve bol olduğunu söylediler.
Arazinin sulak olması, bir yıllık arpa hasadından kazanacağı para ile kuyunun parası ödenmese bile çok az bir miktar kalacaktı ki zaten beş yıl vadeli olduğundan kazanan yine Vahit olacaktı.
Vahit birkaç gün sonra yanıma geldi ve bana yarı şaka yarı ciddi “eğer taksitleri ödeyemezsem sen ödersin” dediğinde peki dedim ve birlikte tarlaya kadar giderek bol su akan kuyuyu gördük.
İşte bir zamanlar çok susuz olan ve oradaki arazi sahiplerinin “serçe içecek kadar bile suyu yok” denilen Ovacık’ta Vahit adına açılan kuyunun hikâyesi böyleydi.
O yıllar Ziraat Bankasında birlikte çalıştığımız çok değerli arkadaşlarımdan rahmetli olanlar Hilmi BIYIK, Osman IŞIK, Rıfkı MISIRLIOĞLU, Nurettin TARTAN, Şevket SELEK, Habib ŞEKERCİ, Mehmet METE ve Nuri YILDIRIM’a rahmet dilerken, hayatta olan Şevket KAZANCI, Yaşar NİGİZ, Abdullah KAPLAN, Hilmi ÜNAL, Alâeddin SUNKAR, Şevket AKINCIOĞLU, Hasan YILMAZ, Vildan, Fadim, Ayşe, Emine, Hatice ve isimlerini unutmuş olduğum arkadaşlarıma da Allahtan uzun ömürler dilerim.
Selam ve Saygılarımla…
Tevfik DEMİR