12 Mayıs 2021 Çarşamba
Ramazan-ı Şerif’in sonuna geldik. Yine buruk bir bayram sevinci yaşayacağız. Geçen yıl da böyle buruk bir bayram sevinci yaşamış ve her şey eskiye döner mi salgın ortadan kalkar mı yine bayramlaşmalar olur mu umudumuz içimizde kalmıştı. Bu yıl da bayramda evlerimizdeyiz.
Fakat bayramda evdeyiz diye bayramlaşmayı ihmal etmeyelim. Yüz yüze görüşemesek de yanımızda olmayan dostlarımızı ve akrabalarımızı arayalım, bayramlarını kutlayalım. Bayram kutlama geleneğimiz devam etsin. Son iki yıldır birçok geleneğimizden uzaklaştık. Bunlardan biri de bayramlaşma geleneği olmasın.
Ramazan-ı Şerif, rahmetiyle bereketiyle sevgi iklimiyle geldi. Her ne kadar sevdiklerimizle iftar edemesek de her ne kadar birlikte teravih namazları kılamasak da bütün bunların ne kadar değerli olduğunu şüphesiz bir kez daha öğrenmiş, idrak etmiş olduk. İnsan olarak bizler hep bir şeylerin değerini onu kaybedince anlarız. Öyle içimize işlemiş ki bu duygu atasözümüz bile söylenmiş bu konu ile ilgili. ‘ʻKör ölür, badem gözlü olur; kel ölür, sırma saçlı olur.’’ Hep kaybettikten sonra değerlenir her şey. Bazı değerlerimizin değerini kaybetmeden anlamak faydamıza olacaktır.
Ne zaman eski zamanlardan söz edilse hepimizin ağzında bir ‘ʻ Ah nerede o eski Ramazanlar! Ah nerede o eski bayramlar!’’ Gelenek ve göreneklerimizi daha güzel kutlamak daha güzel hale getirmek bizim elimizdedir. Kendi kendimize ettiğimizi binlerce yıl öncesinden Orhun Abidelerimizde bile bize Bilge Kağan haber vermiştir. “Ey Türk; üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, senin ilini ve töreni kim bozabilir. Türk milleti vazgeç, pişman ol! ” Gelenek ve göreneklerimizi geleceğe taşımak istiyorsak gelenek ve göreneklerimize sahip çıkacağız.
Sonuç olarak en yakınımızdan başlayarak hayatta olan anne ve babalarımızın bayramını kutlamayı ihmal etmeyelim. Olur ya gün gelir bayram olur, onlar olmaz. Ahirete göç etmiş ebeveynlerimize de dua edelim. Küs olduğumuz, dargın olduğumuz kimseler varsa barışalım. Dargınlıkların kimseye hiçbir faydası olmayacaktır. Biz, birinin bizi aramasını beklemeyelim. Bekledikçe yalnızlaşıyoruz. Gerekirse biz arayalım. Herkes birbirinden beklerse arayıp hal hatır sormayı, hep beklemekle kalabiliriz. Çünkü birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan şu dönemlerde birlik ve dirliğimize sahip çıkması gereken yine biziz.
Bayramınızı en içten duygularla kutlar, nice bayramlar yaşamanızı Yüce Mevla’dan dilerim. Hep bir arada, sevgi dolu ve huzurlu nice bayramlar geçirmek dileğiyle.
Hüseyin Kaplan
ibrala.com Köşe Yazarı
Peygamber Efendimizin ‘ʻİşçinin ücretini alın teri kurumadan ödeyiniz’’ buyurduğunu biliyor muydunuz? İslam dini hakka ve hukuka çok önem vermiştir. Peygamberimizin de sözünü okuyunca kul hakkının ne kadar önemli olduğunu öğreniyoruz.
1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı, dünya çapında kutlanan, birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele günü olarak kabul edilmiştir. Dünya üzerindeki pek çok ülkede, resmî tatil olarak kabul edilmektedir. Türkiye’de ilk kez 1923′te resmî olarak kutlanmıştır. 2008 Nisan’ında, “Emek ve Dayanışma Günü” olarak kutlanması kabul edilmiştir. 22 Nisan 2009 tarihinde TBMM’de kabul edilen yasa ile 1 Mayıs resmi tatil ilan edilmiştir.¹
Her yıl ‘ʻ1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı’’ olarak kutlanıyor kutlanmasına ama bu bayramı kim kutluyor o da ayrı araştırılması gereken bir konu. Emekçinin alın teri siyasi emellere alet edilmemelidir.
İslam dininde zenginin de fakirin de işverenin de işçinin de yeri vardır. İslam, adalete çok önem vermiştir, bakın eşitlik demiyorum çünkü eşitlik her zaman adalet olmaz. Bir baba paylaşım yaparken zengin olan çocuğu ile fakir olan çocuğuna aynı miktarda yardım ederse bu eşitlik olur fakat adalet olmaz. Güçlü insanla zayıf insana kaldırması için ellişer kilo yük versek eşitlik olur ama adalet olmaz, zira zayıfa güçlü kadar yük verilmez. O halde eşitlikten ziyade adalete daha çok önem vermemiz gerekmez mi? Adalet önemli olmasa Sevgili Peygamberimiz (SAV): “Bir saat adalet ile yöneticilik yapmak, altmış sene nafile ibadet yapmaktan daha iyidir” der miydi?
Tabi herkes zengin olacak diye bir kural yok. Bir insan eline geçen her şeyi bir başkasına verirse o zaman işçi de bulunmaz, herkes ağa olur. “Sen ağa ben ağa bu inekleri kim sağa? ” derler. Herkesin general olduğu bir yerde askerin işini kim yapacak değil mi? Bu sebepten dünyada Rabbimizin yarattığı bir düzen vardır.
Rabbimiz:
‘ʻ(Ey Resulüm!) Rabbinin rahmetini (ve kullarına faziletini) kendileri (servet ve siyaset sahipleri) mi bölüştürüyorlar? (ki kendilerini işçi ve ücretlilerden ve halk kesiminden üstün görüyorlardı.) Halbuki dünya hayatında insanların geçimlerini (ve kazanç biçimlerini) Biz taksim (ve takdir) ettik ve birbirlerini işçi tutup çalıştırabilsin ve (böylece nizâm-ı âlem korunabilsin) diye, kimini kimine (servet, kuvvet ve kabiliyet yönünden) derece derece üstün kıldık. (Eğer bilseler) Rabbinin rahmet (ve mükâfatı, o servet ve sermaye sahiplerinin; işçilerin, hizmetlilerinin ve fakirlerin hakkını keserek) biriktirdikleri şeylerden çok daha hayırlıdır.’’ (Zuhruf 32)² buyurarak bu hikmete işaret buyuruyor.
Yani kimi kulları kimini çalıştırsın da böylece hayat devam etsin diye herkesi zengin etmediğini bildiriyor. Başka bir ayette de:
“De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.” (Al-i İmran 26)³
‘ʻSadakalar (zekât gelirleri) ancak şunlar içindir: Yoksullar, düşkünler, sadakaların toplanmasında görevli olanlar, kalpleri kazanılacak olanlar, âzat edilecek köleler, borçlular, Allah yolunda (çalışanlar) ve yolda kalmışlar. İşte Allah’ın kesin buyruğu budur. Allah bilmekte ve hikmetle yönetmektedir.’’ (Tevbe 60)⁴
Sonuç olarak, Müslümanlar olarak Rabbimizin adaletine şüphesiz inandık, iman ettik. ‘ʻİşçi Bayramı’’ olmasa bile şüphesiz hakkı gözeten Yüce Yarlığayıcımızın şaşmaz adaleti vardır. Bize düşen görev, işverensek işçinin hakkını hakkıyla verelim. Yok, işverenin yanında işçiysek hakkıyla çalışalım. Kimsenin hakkı kimsede kalmasın. Kimsenin hakkı kimsede kalmaz.
Sevgi ve saygılarımla.
Hüseyin KAPLAN
ibrala.com
Yaşamış olduğumuz hayatta herkesin bir hedefi olmalıdır. ‘ʻ Hedefi olmayan bir gemiye hiçbir rüzgâr yardım etmez.’’ sözünü defalarca duymuşuzdur. Biz bir şeyleri hedeflerken ulaşılabilir mi ulaşılamaz mı sorusunu da aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Öncelikle kısa vadede ulaşılabilir hedefler koyarak ve hedeflerimizi gerçekleştirerek motivasyonumuzu artırmalıyız ki büyük hedeflerimize ulaşabilelim. Ulaşılabilir hedeflerimizin yanında ütopik hedeflerimiz de olmalı elbette. Ulaştığımız her hedeften sonra yeni bir hedef belirleyip hedefe ulaşma gayreti içinde olmalıyız. Yeni hedefler, yeni başarılar bizi hayatta tutacaktır.
Hedefe giden yolda başarısızlıklarla karşılaşabiliriz. Bu bizi yıldırmamalıdır. Dünyada muhteşem başarılar olduğu gibi muhteşem başarısızlıklar da vardır. Muhteşem başarısızlıklar, muhteşem başarılara her zaman ilham olmuşlardır.
Büyük hedefleri olan insanlar koydukları hedefe âşıktırlar. Âşık olan insan nasıl ki aklından âşık olduğu kişiyi çıkaramazsa büyük hedefleri olan insanlar da bir an olsun hedeflerini aklından çıkaramazlar. Hedeflerine ulaşmak adına ne yapılması gerekiyorsa onu yaparlar. Vazgeçmezler, ertelemezler ve üşenmezler. Beklenen gün gelecekse çekilen çile kutsaldır, düşüncesi ile de çekmiş oldukları sıkıntıları sıkıntı olarak görmezler, aksine bu sıkıntılar onlara haz verir.
Sonuç olarak da hedeflerini gerçekleştirdikleri anda hedefe ulaşılan yolda geçirilen sıkıntıların tamamı unutulmuştur. O halde bizler de sonuca odaklanıp hedefimize ulaştığımız zaman bütün sıkıntıların unutulacağı düşüncesi ile koymuş olduğumuz hedeflere ulaşma yolunda şu özelliklerimizi geliştirelim:
1. Fedakâr olalım,
2. Hedefimize giden yolda yardım almaktan çekinmeyelim,
3. Meraklı ve öğrenme gayreti içinde olalım,
4. Kişisel olarak kendimizi geliştirelim,
5. Vazgeçmeyelim,
6. Ertelemeyelim,
7. Üşenmeyelim,
8. Tutkulu olalım,
9. Geleceğe bakalım,
10. Sabırlı olalım,
11. Cesur olalım.
Hüseyin KAPLAN
‘ʻTürk dili ve medeniyetinin temel taşlarından biri olan Yunus Emre’nin vefatının 700. yılı hasebiyle 2021 yılı, UNESCO tarafından anma ve kutlama yıl dönümleri arasına alınmıştır. Yunus Emre; şiirlerinde insan ve doğa sevgisi, hoşgörü, kardeşlik ve barış kavramlarını en duru Türkçe ile işlemiş ve bu şiirlerde din, dil ve ırk ayrımı gözetmeksizin tüm insanlığa seslenmiştir. Yunus ‘ʻyetmiş iki millete bir göz ile bakmak’’ ilkesi ve evrensel insanî değerler üzerine inşa edilmiş felsefesiyle dünya hümanizmine katkılar sağlayarak insanları ortak değerler etrafında birleştiren, çağının çok ötesinde bir şair olmayı başarmıştır.
Yunus Emre’nin hem dünya beşeriyetine ortak bir değer olarak takdim edilmesi hem de ülkemize bir kez daha hatırlatılması maksadıyla 2021 yılının ‘ʻBizim Yunus’’ olarak anılması, Yunus Emre’nin mirası olan Türkçenin öneminin vurgulanması, medeniyet dili kimliğiyle bilinçli ve doğru kullanımının sağlanması amacıyla ‘ʻDünya Dili Türkçe’’ adıyla yurt genelinde ve yurt dışında bir kampanyanın tertiplenmesine karar verilmiştir.
Bu kapsamda düzenlenecek etkinlikler Kültür ve Turizm Bakanlığı koordinasyonunda ilgili kamu kurum ve kuruluşlarıyla birlikte yürütülecektir. Söz konusu etkinliklerden Cumhurbaşkanlığınca belirlenecekler Cumhurbaşkanlığı himayesinde yapılabilecektir. Etkinliklere ilişkin logo, afiş, duyuru, davetiye, ilan ve benzeri belge ve görsel dokümanlar mezkûr Bakanlık tarafından ilgili kurumlarla birlikte belirlenecek kurumsal kimliğe uygun şekilde kullanılacaktır. Gerçekleştirilecek proje ve etkinliklere ait giderler ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca karşılanacaktır.
Bu çerçevede yıl boyunca tertiplenecek etkinliklerin en iyi şekilde gerçekleştirilebilmesi için ihtiyaç duyulacak her türlü destek, yardım ve kolaylığın tüm kurum ve kuruluşlarınca geciktirilmeksizin öncelikli olarak yerine getirilmesi hususunda bilgilerini ve gereğini rica ederim.’’
Yukarıda okuduğumuz yazı Cumhurbaşkanlığımızın UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı)’nun 2021 yılını tekrar (UNESCO, daha önce Yunus Emre’nin doğumunun 750. yılı vesilesiyle 1991 yılını Yunus Emre yılı olarak kabul etmişti.) ‘ʻYunus Emre Yılı’’ ilan etmesi üzerine yayımlanan genelgesidir.
Engin ve köklü kültürümüzün yetiştirdiği değerlerin dünyaca kabul edilmesi hatta bu değerlere sığınılması bizleri fazlasıyla mutlu etmektedir. Kültürümüzdeki değerlerin hepsinde insan sevgisini, barışı, huzuru, adaleti, eşitliği, birlik ve beraberliği görebilmekteyiz. Günümüz dünyasında da şu an için en fazla ihtiyaç olan şeylerin sevgi, barış, huzur ve adalet olduğunun farkındayız. Ayrımcılığın bütün dünya devletlerine ne kadar zarar verdiğini yaşanan olumsuz olaylarla daha da iyi görebilmekteyiz. Yüzyıllar öncesinden çağrılarına kulak verilen değerlerimizin ve öğretilerinin 21. yüzyılda da geçerli olduğunu pek tabii olarak öğrenmiş bulunmaktayız.
Yunus Emre’nin gönlünün insan sevgisi ile dolu olduğunu ve bütün insanlığı kucaklayan sözler söylediğini görmekteyiz. O, hayatının merkezine sevgiyi almıştır. Bu sevginin sıcaklığı ile kendinden geçip Allah’ın evi olan gönülleri imar etmek, kırılan gönülleri tamir etmek için dünyaya geldiğini söyler. Onun felsefesi bütün insanlığı kucaklamaktır. Çünkü yaratılmışı yaratandan ötürü sever. Bütün insanlık onun gözü önünde aynıdır, insandır. Ayrımcılık yapmaz. İster ki bütün insanlar mutluluk içinde yaşasın. O, bize yüzlerce yıl öncesinden şöyle seslenmiştir:
‘ʻBen gelmedim dava için,
Benim işim sevi için
Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldim.’’
İşte Yunus Emre’nin bu felsefesi yüzlerce yıl geçse de günümüzde hâlâ karşılık bulabilmektedir. Yunus Emre’nin düşüncelerine biz de sahip çıkmaya devam edelim. Karaman olarak sadece mezarına sahip çıkmayalım. Felsefesine de sahip çıkalım. Zira ‘ʻ İnsanlar ölür, fikirler ölmez.’’ Yunus Emre’nin düşüncelerine ve felsefesine sahip çıkmak günümüz insanlığı için ne kadar elzem ise günümüz Türkiye’sinde de hepimiz için elzemdir.
Sonuç olarak ‘ʻYunus Emre Yılı’’nın Karamanımız için de güzel olmasını ve etkinliklerle şanına yakışır biçimde kutlanmasını arzu ediyoruz. ‘ʻKaramanlı Yunus’’ a herkesten çok sahip çıkacağımızdan şüphemiz yok. Sadece dilden Yunus Emre’ye sahip çıkmak Karamanımıza yakışmaz.
Sevgi ve muhabbetle.
Geçenlerde anonim bir yazı gözüme ilişti. Yazı şöyleydi:
‘ʻTüccarın biri bir gün yolda veba ile karşılaşır. Endişe ile vebaya bakar ve ‘Nereye gidiyorsun?’ diye sorar. Veba, ‘Bağdat’a ’ diye yanıtlar. ‘Kaç kişinin canını alacaksın ?’ diye tekrar sorar tüccar. Veba, ‘Çok değil, sadece 5 bin kişi’ der. Aradan zaman geçer ve tüccar yolda yine vebayı görür. Fakat duymuştur ki Bağdat’ta vebadan dolayı 60 bin kişi ölmüştür. ‘Bana 5 bin kişiyi öldüreceğini söylemiştin. Oysa sen 60 bin cana kıymışsın.’ diye hiddetlenir, vebaya. Veba ise gayet sakin ve kendinden emin, ‘Ben 5 bin kişi öldürdüm. Geri kalanı korkudan öldü.’ der.’’
Öyle görünüyor ki sıkıntılı geçirdiğimiz şu günlerde kendimizi her şeyden izole ettiğimiz gibi olumsuz düşünen, karamsar karakterli olan insanlardan da kendimizi izole etmemiz gerekiyor. Covid-19’un kol gezdiği şu buhranlı günlerde, vücut sağlığımız ile birlikte, zihin sağlığımızı da korumamız elzemdir. Unutmamamız gerekir ki bozulan psikoloji ile vücut direnci dibe iner. Bu da haliyle hastalıklara davetiye çıkarır. Salgın riski ile karşı karşıyayken bozulan psikolojiyle daha kötü hastalıklara yakalanabiliriz. Bu yüzden olumlu düşünelim ve sağlıklı kalalım.
Süreci izlediğimizde müthiş bir bilgi kirliliğinin var olduğunu siz de takdir edersiniz.
Herkes konuyla ilgili bir şeyler söylüyor, bir şeyler yazıyor. Virüsle ilgili herkes neredeyse uzman. Hastalıkla ilgili her duyduğumuza her okuduğumuza inanmayalım. Ülkemizde salgın hastalık ile ilgili eğitim almış uzmanlar var. Enfeksiyon bölümünde uzmanlaşmış doktorlarımız var. O zaman aklıselim içinde sosyal medyada gezen ve kaynağı belli olmayan bilgilere kulak asmayalım. Ciddiye almamız gereken bilgiler, konuyla ilgili uzmanlaşmış olan bilim kurulu üyelerinin bizlere aktardığı bilgiler olmalıdır.
Vücut sağlımıza, akıl sağlığımıza, algımıza dikkat edelim.
Sağlıcakla kalın. Allah’a emanet olun.
Hüseyin KAPLAN
Mayıs 2020