23 Mart 2022 Çarşamba
Dolar 11,6 seviyelerindeyken sisteme dahil olan bir kişinin kazancı dolar kurunun 14,80’i gördüğü bu günlerde yüzde 27’lere ulaştı.
Peki, kur korumalı mevduat sistemi devreye girmeseydi ne olurdu? O zaman 3 ayda ortalama yüzde 4,5’lik bir kazanç elde etmiş olurlardı. Yani şöyle düşünelim, 100 bin lirası olan bireysel yatırımcı parasını kur korumalı mevduat sisteminde değerlendirdiğinde 3 aylık vadenin sonunda toplamda 127 bin lirası oldu. Bunun 4,5 bin lirasını banka, kalan 22,5 bin lirasını da hazine karşıladı. Senelik bazda bu rakam mevcut göstergelerle yıllık nerelere ulaşır siz tahmin edin!
İlk çıktığında da ifade etmiştim, kur korumalı mevduat sistemi acil bir önlem olarak yerinde bir uygulama olabilir. Fakat bu uygulamanın amacı döviz kuruyla ve enflasyonla mücadele için kendimize zaman tanımak ve oyun alanı açmak olmalıydı. Gelinen noktada enflasyonla yapılan mücadelenin pek bir faydası da yok sanırım. Daha doğrusu enflasyonla mücadelenin var olduğundan bile şüpheliyim aslında.
Bu kur korumalı mevduat sisteminin hazineye toplam yükünün 40-70 milyar lira arasında olacağı söyleniyor. Bunun dışında bizim henüz hissetmediğimiz başka iki yük daha var. Akaryakıttan alınmayan ÖTV ve gıdadan indirilen KDV…
Devletin kasasından bu kadar çok para çıkarken giren miktarın azaltılması neticesinde olacakları tahmin etmek pek de zor olmasa gerek diye düşünüyorum.
Daha çok çalışmalıyız! Daha çok çalışarak bir taraftan kur korumalı mevduat sistemini beslemeli, diğer taraftan indirim yapılan fakat pek de işe yaramayan vergilerin oluşturduğu açığı gidermeliyiz.
Gıdada yapılan KDV indiriminin cebimize girmeyeceği ilk günden belliydi, o indirim nereden lazım oldu anlamadım. Resmen devletin kasasından alıp marketlerin kasasına koyduk. Devletin kasasında dursa daha iyi değil miydi?
Yanlış politikalar… Alel acele alınan kısa vadeli kararlar… Geldiğimiz nokta “bu günler iyi günlerimiz” dediğimiz bir nokta. Gelecek günler çok da parlak görünmüyor.
Allah sonumuzu hayır etsim.
Sağlıkla kalın, hoşça kalın.
Lütfi Özkal
ibrala.com
Son günlerde marketlerde patlıcan, biber, domates vb. yaz sebzelerinin fiyatları üzerinden bir tartışma aldı başını gidiyor. Adı üstünde, yaz sebzeleri bunlar. Yazın yenilir, ucuzken alıp kurutulur, kışın da kurusundan istifade edilir.
Şöyle basit bir örnek vereyim, 50-55 adet kurutulmuş dolmalık patlıcanın dizisi (yani 25 tam patlıcan yapar) internette 25-35 TL aralığında dolaşıyor. Domates kurusunun 1 kilosu 55-60 TL aralığında, yaklaşık 7-8 kg. yaş domatese denk gelir o da. Biber keza aynı şekilde. Soğan, sarımsak, pırasa.. Envai çeşit meyve ve sebzenin kurutulmuşu yapılabilir ya da satın alınabilir.
Gıda saklamanın en bilindik ve eski metodu kurutmadır. Günümüzde geleneksel yöntemlerle ya da modern fırınlarda kurutma yapılabilmektedir. Bir diğer saklama metodu da dondurmaktır. Yani derin dondurucularda eksi 15-20 derecelerde saklamaktır.
Enflasyon yüksek, elektrik pahalı, yakıt zamlandı… Hepsi tamam da biz de biraz ev ekonomisini, iktisatlı yaşamayı, tasarruf yapmayı unuttuk sanki?
Yaz gelince al domatesini böl dörde ser balkonuna kurusun. Patlıcanını böl ikiye, oy içini kurusun. Biber, fasulye eline ne geçerse kurut. Allah’ın güneşi de parayla değil ya! Ailenle bir masa başında ya da bir sofrada ne hoş, ne güzel bir etkinlik olur değil mi? Bir başka taraftan da yaz domatesinin, fasulyesinin, biberinin tadını hangi sera mahsulü verebilir ki?
Yağmur yağar, dolu vurur, kış çetin geçer serada yetişen mahsul cep yakar. Her sene böyledir bu. Yeni olan bir durum değil yani. Bu sene de malumunuz kış çok çetin, normal olarak sera ürünleri de pahalı.
Eskiden ortaokullarda-liselerde “ev ekonomisi” adında bir ders okutulurmuş. Ben görmedim, yetişemedim fakat çok faydalı ve gerekli bir ders olduğu kanaatindeyim. Kazancımızın miktarı ne kadar önemliyse onu harcama şeklimiz en az onun kadar, hatta daha fazla bir öneme sahiptir. Paranın gücü, satınalma gücüyle doğru orantılıdır.
Gıda temini açısından küresel anlamda zor günler kapıda. Maalesef yakın bir tarihte gıda fiyatlarında ciddi yükselişler yaşanacak. Bunun yanında bazı gıdaların temininde de sorunlar çıkacak. Hızla artan nüfus, plansız tarım, israf, kentleşme gibi sorunların tamamı tarımsal ürünlerin arzını olumsuz etkilemektedir. Bu gün yapılan ve yapılmakta olan hataların ceremesini yakın bir tarihte hep birlikte çekeceğiz. Tıpkı bugün, geçmişte yaptığımız hataların ceremesini çektiğimiz gibi!
Sağlıkla kalın, hoşçakalın..
Lütfi Özkal
ibrala.com yazarı
Nereye kafamı çevirsem bizim yerli yatırımcılarımız coin (sanal para da deniliyor) telaşına düşmüş vaziyette. Bir koyup bin alanlar var(mış), evini satıp 3 ev yapanlar var(mış), arabasını satıp filo kuranlar var(mış)… Mış mış da mış… Ne çok bileni varmış meğer şu sanal para alemini!
Son günlerde en çok duyduğumuz lafların başında “Dünya evriliyor” cümlesi gelir. Bu evrilmenin içerisinde yine en çok duyduğum sanal paraların kıymetinin artması oldu. Tabi benim en çok duymamın sebebi ekonomi ile olan yakın ilgim de olabilir.
Sanal parayı tanımlamadan önce kâğıt paraya bir dönelim. Kâğıt para hepimizin bildiği gibi kıymetli bir madeni değişim aracı olarak dolaştırmak riskli ve zor olacağından onun yerine üzerine değeri yazılan bir kâğıdın dolaştırılması ile ortaya çıkıyor. Tabi bu durumda her kâğıt paranın karşılığı olarak bir yerlerde birileri tarafından (merkez bankaları) kasada kıymetli madenin tutuluyor olması lazım.
Mesela devlet memurusunuz. Devlet adına çalışmanız karşılığı 10 gram altın olsun. Devlet bunu size maden olarak vermiyor da adına “banknot” denilen bir çek ile ödeme yapıyor. Evet, banknotlar üzeri imzalı birer çektir. Bu çek ile siz gidip alış – veriş yapıp değişim aracı olarak kullanıyorsunuz. Tabi bu kağıt parçasına karşılık aslında bir kasada bir madeniniz var ve siz aslında bu badenden minik parçalar kopararak kağıt üzerinde harcıyorsunuz. Sadece ortada maden dolaşmıyor, herkesin güvendiği bir kağıt dolaşıyor. Devletin bu sebeple size verdiği banknotun karşılığı kadar kasasında altınının olması lazım.
Sizin paranız başka ülkeler tarafından da tanınıyor olabilir. Yani imzalı kağıdınız tıpkı ABD doları ya da Euro gibi küresel ekonomide değişim aracı olabilir. O zaman kasanızdaki altınla dünya’nın dilediğiniz yerinde istediğiniz alış verişi yapabilirsiniz. Paranız diğer ülkeler tarafından tanınmıyorsa da paranızı kendi ülkenizde tanınan paralarla değiştireceksiniz. Bildiğimiz döviş işlemleri yani.
Küresel birtakım iddialara göre birtakım ülkeler karşılığı olmayan banknotları piyasaya sürerek piyasadaki madenleri toplamaya devam ediyor. Yani benim bu ülkede aldığım doların ABD’nin kasasında karşılığı olmayabilir. Zamanında “kağıt değil mi bu, basarız kağıdı alırız istediğimizi” demişler. Tabi, iddia bu..
Dünya da evrilecek ya.. Kağıt kürekle uğraşmayalım, biz sanal bir değer oluşturalım diyen birkaç ulu (büyük) yatırımcı sanal olarak para üretip satmaya başladılar.
Fakirin hakkını kollamak için mi dersiniz, sosyalizmi yaymak için mi orasını ben bilemem.
Sanal para ne ile alınıp – satılıyor? Kağıt para ile.. Peki ne ile kıymetleniyor? O karşılığı olmadığı iddia edilen ABD doları ile. Sormazlar mı adama, neden ABD doları değiştikçe sanal para da konum değiştiriyor? Yine sormazlar mı, olmayan madenin kağıdıyla bana ne satıyorsun diye?
Sanal para hayatımıza girecek, bundan kaçış yok. Elbet birileri bundan zengin olacak, belki bu birileri siz olacaksınız ya da bir yakınınız. Bu da kaçınılmaz bir gerçek. Fakat…
Unutmayalım ki bu vahşi düzende hiçbir sistem “zenginden alıp fakire vermek” üzerine gelişmez! Hiçbir oluşum “daha eşit paylaşalım, daha adil bir düzen olsun” diye mücadele etmez! Kıymetlerinize sahip çıkın, boyunuzu aşan riskleri üstlenmeyin.
Piyasada “keriz silkelemek” diye çok argo bir tabir vardır, keriz olup silkelenmeyelim, dikkatli olalım.
Sağlıkla kalın.
Lütfi Özkal
ibrala.com
Lütfi Özkal ekonomi yazları ile artık ibrala.com Haber sitesinde. İlk yazısı “2020 iyi salladı” ile sizlerle
2020 yılını uğurladığımız şu günlerde “çok şükür gidiyor” diyemiyorum, çünkü gelenin ne olacağını kestiremiyorum. Hal böyleyken gidene el sallayıp gelene karşı temkinli davranmayı yeğliyorum.
2020 nasıl başladı pek hatırlamıyorum. Umut mu doluyduk, sevinç mi yüklüydük inanın hafızamda yok fakat herkes için kötü gittiği belli. Genelde ekonomik veriler dışında değerlendirme yapmayı çok sevmiyorum. Bu sebeple piyasadaki verileri sizlere sunarak 2021 hakkında bir düşüncenizin oluşmasına yardımcı olmaya çalışacağım. Yardımcı olabilirsem ne mutlu bana.
Bütçeden başlayalım isterseniz. 2019 yılında hazırlanan 2020 yılı bütçesini maalesef tutturamadık. Bütçede 138 milyar lira açık öngördük ve bu rakama 7 ay gibi bir sürede ulaştık.
Altın gramı 300 lira gibi bir seviyede 2020 yılına gözlerini açarken 530’lara kadar çıkmayı başardı ve şu an 450 seviyelerinde. Altını olanlar iyi kazandı dersek yalan olmaz. Dolar 6 lira seviyelerinde 2020’ye merhaba demesine rağmen, şu an 7,85 dolaylarında. Kazancı altın kadar olmasa da fena sayılmaz.
Motorin ve benzin herkesin zannettiği (ya da algıladığı gibi) artmadı. 2020’ye litresi 6,70 TL dolaylarında başlayan motorin düştü – çıktı yine 6,70 TL seviyelerinde seneyi kapatmaya niyetli. Benzin de aynı şekilde 7,15 TL’den düştü, çıktı 7,15 seviyelerinde seneyi kapatacak gibi duruyor. (Kaynak, OPET)
Yatırımcı için kötü bir yıl oldu. Araya pandemi girdi, belirsizlik baş gösterdi. Ekonomik veriler alt üst oldu. Gelecek günlerde işin renginin değişmesi muhtemel. Küresel çapta hızlı bir ticaret serüveni başlayacak ve bununla birlikte bazı aktörler de değişecek gibi duruyor. Ekonominin iyi yönetilmesi durumunda bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin eldivenden merdivene kadar her kalemde siparişe boğulacağına inanıyorum.
Faizin yükselmesi yatırımcıyı zora sokan bir durum oldu. İşletme sermayesinin çok büyük bir bölümünü banka finansmanı ile sağlayan yatırımcı maalesef kârının da büyük bir bölümünü bankalarla paylaşacak uzun bir süre. Bir de kredi çekip de borç ödeyecek olanın vay haline.
Sadece yatırımcıyı değil, yeni yatırımları da olumsuz etkileyecektir faiz yükselmesi. Hazırda çalışmadan kazanç getirecek risksiz bir yatırımı hiç kimse riskli bir yatırıma değişmez.
Pandeminin ilk döneminde finansman kaynakları (kredi ve hazine destekleri) yerli yerinde kullanılmış olsaydı 2021 yılı için büyük umutlarım vardı. Fakat bol keseden dağıtılan krediler bizlere 2021 yılı ve sonrası için yüksek enflasyon, dış ticaret açığı ve hazine yükü olarak miras kaldı maalesef. Yerli üretimi destekleyecek bir model üzerinden krediler dağıtılmış olsaydı çarpan etkisi ile hazineden çıkan miktarın daha fazlası hazineye geri dönebilirdi.
Enflasyon demişken, 2020 yılı yıllık enflasyon rakamı yüzde 12 dolaylarında seyrediyor. Bu rakamı alıp herkes kendi enflasyonu ile kıyaslayabilir. Benim enflasyonum bu rakamın çok üzerinde maalesef.
Bu senenin unutulmazları arasında bankaların açıkladıkları net kâr artışları olacaktır. Sözde zararına kredi dağıtan, müteşebbisin yanında olduğunu ima eden o güzide finans kurumlarımızın net kârı yüzde 30’dan fazla artmış durumda.
Bir laf vardır ya hani “sözün birini bırakıp ötekine atlamak” diye, o geldi aklıma. Laftan lafa atladık, ufak bir hatırlama yaptık. Belki daha derin analizlerle satır aralarını açıp, her satır için bir makale hazırlanabilir. Fakat oynayamayan gelin misali “yerim dar, ne yapayım”.
Sağlıkla kalın, hoşçakalın.
Lütfi Özkal
ibrala.com